TERGĪB ve TERHÎB

(الترغيب والترهيب)

Hayra yönlendirme ve kötülükten sakındırma anlamında bir tabir.

Sözlükte “istemek, özenmek” anlamındaki rağbet kökünden türeyen tergīb “bir kimseyi bir işi yapmaya özendirmek, teşvik etmek” demektir. “Korkmak, çekinmek, sakınmak” mânasındaki rehbet kökünden türeyen terhîb ise “bir kimseyi korkutmak, bir işi yapmaktan sakındırmak” anlamına gelir. Bu iki kelime dinî literatürde genelde birlikte kullanılır. Tergīb dinin iyi, doğru, güzel ve faziletli kabul ettiği şeylere özendirip teşvik etmeyi, terhîb ise dinin kötü, yanlış ve günah olarak nitelendirdiği söz ve davranışlardan sakındırıp uzaklaştırmayı ifade eder. İnsanın iki özelliği olan korku ve ümidin (havf ve recâ) dengede tutulmasına İslâm’da önem verilmiştir. Dinin müminlere vaad ettiği mükâfatla dini inkâr edenlere verilecek cezalar arasında bir denge gözetilmiş, bu ödül ve cezanın insanlara duyurulmasına tergīb ve terhîb denilmiştir.

Tergīb ve terhîb terimleri Kur’an’da geçmemekle birlikte rağbet ve rehbet köklerinden türeyen çeşitli kelimeler sözlük anlamlarıyla yer alır (“rağbet” ve türevleri için bk. el-Bakara 2/130; en-Nisâ 4/127; et-Tevbe 9/59, 120; Meryem 19/46; el-Enbiyâ 21/90; el-Kalem 68/32; el-İnşirâh 94/8; “rehbet” ve türevleri için bk. el-Bakara 2/40; el-Mâide 5/82; el-A‘râf 7/116, 154; el-Enfâl 8/60; et-Tevbe 9/31, 34; en-Nahl 16/51; el-Enbiyâ 21/90; el-Kasas 28/32; el-Hadîd 57/27; el-Haşr 59/13). “Onlar ümit ederek (rağaben) ve korkarak (raheben) bize yalvarıyorlardı” (el-Enbiyâ 21/90) meâlindeki âyette bu iki kelime birlikte kullanılmıştır (ayrıca bk. RAĞBET ve REHBET). Müminleri iyiliğe teşvik edip kötülüklerden sakındıran her âyetin üslûp itibariyle tergīb ve terhîb kapsamına girdiği görülür. Kur’an’da tergīb ve terhîb üslûbuna insanın kalbine tesir etmek, dinin temel prensiplerini, emir ve yasaklarını zihnine nakşetmek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak için yer verilmiştir. Tergīb ve terhîbe hadislerde de sıkça rastlanmaktadır. Resûl-i Ekrem’in iyiye, hayra, fazilete, hakka, güzel ahlâka teşvik etmek, kötülükten ve ahlâksızlıktan sakındırmak için söylediği hadislerde tergīb ve terhîb terimleri geçmemekle birlikte bu maksatla daha çok “rağabe” ve “rahebe” ile türevleri kullanılmıştır. Öte yandan müstakil bir türe dönüşmesi çok daha sonra olsa da sahâbe döneminden itibaren tergīb ve terhîbden bahsedildiğini gösteren rivayetler ve yorumlar vardır (el-Muvaŧŧaǿ, “Đaĥâyâ”, 7-8; Müslim, “Śalâtü’l-müsâfirîn”, 174; Tahâvî, IV, 188).

Kur’an’da ve hadislerde mevcut tergīb ve terhîblerde teşbih, temsil, mecaz, istiare gibi sanatlara, kıssa ve mesel gibi formlara başvurulduğu yahut “Allah sever, Allah buğzeder”; “küfürdür, şirktir”; “cennetliktir, cehennemliktir, cennet vâcip olur, cehennem vâcip olur”; “bizden değildir, mümin değildir, iman etmiş sayılmaz”; “veyl olsun, lânet olsun” gibi değer hükümleri taşıyan ifadelerle konuların anlatıldığı, genellikle emir ve nehiylerin bir ödül veya ceza ile birlikte zikredildiği görülür. Tergīb ve terhîb üslûbu çoğu zaman belli başlı ibadetler, mev‘iza, fezâilü’l-a‘mâl, âdâb, ahlâk, zühd ve rekāik gibi konularda kullanılır; muâmelât ve ukūbât alanlarında ise bu üslûba nisbeten daha az başvurulur. Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerdeki tergīb ve terhîbin daima dengeli olduğu, bir müjdenin zikredildiği yerde bir uyarının anlatıldığı görülür (Şâtıbî, III, 358-366). Ayrıca ödül ve ceza bildiren ifadeler ölçülü olup bunlarda insanları haddinden fazla ümide yahut aşırı korkuya sevketmeden âhenkli bir dünya ve âhiret sevgisi işlenir.

Tergīb ve terhîb aynı zamanda hadis uydurma sebepleri arasında yer alır. İlk asırlardan itibaren dini tahrif etmek için hadis uyduran kişiler kadar insanları iyiye, güzele, doğruya, hayra teşvik etmek; kötü, çirkin, yanlış ve şerden sakındırmak adına hadis uyduranlar da görülmüştür. Küçük bir günaha haddinden fazla bir ceza yahut bir iyiliğe büyük mükâfat vaad edilmesi uydurma hadislerin alâmetlerindendir. Tergīb ve terhîb amacıyla hadis uyduranlar genellikle toplum içinde sevilen ve kendilerine saygı gösterilen mürşid, vâiz, kıssacı vb. kişiler olup bunların hadis uydurabilecekleri ilk anda düşünülmediğinden bazı âlimler, tergīb ve terhîb amacıyla hadis uyduranları kötü niyetle hadis uyduranlar kadar tehlikeli saymıştır (Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, I, 39-41).

Tergīb ve terhîb konusunda telif edilen çok sayıdaki eserin en meşhuru ve üzerinde en çok çalışma yapılanı Münzirî’ye ait et-Terġīb ve’t-terhîb’dir (bk. MÜNZİRÎ). Hadislerdeki tergīb ve terhîb örneklerini derleme faaliyeti II. (VIII.) yüzyıl gibi erken bir dönemde başlamış, ancak bu alanda


kaleme alınan eserlerin büyük çoğunluğu zamanımıza ulaşmamıştır. Fezâilü’l-a‘mâl, âdâb, ahlâk, mev‘iza, amelü’l-yevm ve’l-leyle gibi birçok telif türünü genelde tergīb ve terhîb başlığı altında değerlendirmek mümkün olmakla birlikte özellikle bu adla telif edilen eserler de vardır. Nadr b. Şümeyl’in Kitâbü’t-Terġīb’i (Hediyyetü’l-Ǿârifîn, II, 494), Ebû Ali Hasan b. Mahbûb ez-Zerrâd’ın Kitâbü’t-Terhîb’i (a.g.e., I, 266), İbn Zencûye’nin et-Terġīb ve’t-terhîb’i (DİA, XX, 463), Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed el-Berkī’nin et-Terġīb’i (Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 67), İbn Şâhin’in türünün günümüze ulaşan en eski örneği olan et-Terġīb fî feżâǿili’l-aǾmâl’i (nşr. Sâlih Ahmed Muslih el-Vaîl, Demmâm 1415/1995), Teymî’nin Kitâbü’t-Terġīb ve’t-terhîb’i, Süleym b. Eyyûb’un et-Terġīb’i (Kettânî, s. 38), Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī’nin et-Terġīb ve’t-terhîb’i, Ebû Mûsâ el-Medînî’nin et-Terġīb ve’t-terhîb’i (Hediyyetü’l-Ǿârifîn, II, 100), Cemmâîlî’nin et-Terġīb fi’d-duǾâǿsı, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdurrahman et-Tücîbî’nin et-Terġīb fi’l-cihâd’ı (Ziriklî, VI, 191), Yâfiî’nin et-Terġīb ve’t-terhîb’i (nşr. Ebû Abdullah el-Eserî, Tanta 1994), İzzeddin İbn Fehd’in et-Terġīb ve’l-ictihâd fi’l-bâǾiŝi li-źevi’l-himemi’l-Ǿaliyye (Ǿulyâ) Ǿale’l-cihâd’ı (DİA, XIX, 486), Nûreddin er-Rânîrî’nin Hidâyetü’l-ĥabîb fi’t-terġīb ve’t-terhîb’i (el-Fevâǿidü’l-behiyye adıyla, Mekke 1311/1894) bunlardan bazılarıdır. Konuyla ilgili olarak Mahmut Demir (Tergîb-Terhîb Hadislerinin Değerlendirilmesi ve Mevzuat Edebiyatındaki Yeri, 2001, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) ve Eymân bint Muhammed b. Âmir (et-Terġīb ve’t-terhîb fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm, 2004, Câmiatü Âli’l-beyt) tarafından yüksek lisans tezi hazırlanmıştır. Abdurrahman Nahlâvî’nin de et-Terbiye bi’t-terġīb ve’t-terhîb adlı bir eseri vardır (Dımaşk 2006).

BİBLİYOGRAFYA:

Tahâvî, Şerĥu meǾâni’l-âŝâr (nşr. M. Zührî en-Neccâr), Beyrut 1407/1987, IV, 188; Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, el-MevżûǾât (nşr. Abdurrahman M. Osman), [baskı yeri yok] 1403/1983 (Dârü’l-fikr), I, 39-41; Kurtubî, el-CâmiǾ, I, 78; Şâtıbî, el-Muvâfaķāt, III, 358-366; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 67, 78, 266, 583; II, 100, 494; Ziriklî, el-AǾlâm, VI, 191; Kettânî, er-Risâletü’l-müsŧetrafe, s. 38; M. Abdülazîm ez-Zürkānî, Menâhilü’l-Ǿirfân, Beyrut 1988, I, 308; el-Fihrisü’ş-şâmil: el-Ĥadîŝ (nşr. el-Mecmau’l-melekî), Amman 1991, I, 368; M. Yaşar Kandemir, Mevzû Hadisler, Ankara 1991, s. 56, 178, 191; Sâmî es-Sakkār, “İbn Fehd, İzzeddin”, DİA, XIX, 486; Ahmet Yıldırım, “İbn Zencûye”, a.e., XX, 463; Hayri Kaplan, “Şa‘rânî”, a.e., XXXVIII, 349.

Mehmet Görmez