TİMURTAŞ PAŞA KÜLLİYESİ

Kütahya’da XIV. yüzyılın sonu ile XV. yüzyılın başına tarihlenen külliye.

Kütahya’da Kavaflar Çarşısı’nın içinde bulunan külliye Takkacılar/Takvâcılar Camii-Külliyesi diye de anılmaktadır. İnşa kitâbesi yoktur. Vakıf kayıtlarında Kütahya’da Sarı Timurtaş Paşa tarafından bir mescid, medrese ve imaretin tesis edildiği belirtilmekte (Varlık, sy. 3 [1987], s. 248), külliyenin, Timurtaş Paşa’nın Kütahya ve çevresini muhafaza ile görevli bulunduğu 1389-1402 yılları arasında yaptırıldığı


kabul edilmektedir. 1534’te külliyenin vakıf gelirleri kırk yedi dükkân, iki kervansaray ve dört bahçeden sağlanmaktaydı (Varlık, XVI. Yüzyılda Kütahya Sancağı, s. 154). Caminin eki durumundaki son cemaat yerinin kapısı yakınında çeşmenin olduğu duvarda üç satırlık bir kitâbe yapının Anadolu Valisi Silâhdar Mehmed Paşa tarafından 1175-1178 (1761-1765) yıllarında tamir ettirildiğini gösterir. Yapıyı 1250’de (1834) Kütahya Muaccelât Nâzırı Sâlih Efendi etraflıca onartmıştır. 1252 (1836-37) yılındaki tamir ise Kütahya Muhassılı Dilâver Paşa tarafından gerçekleştirilmiştir. Timurtaş Paşa Camii’nin orijinal mimarisi bu tamir ve ilâvelerden dolayı büyük ölçüde kayba uğramıştır.

Cami ve medresenin vaktiyle geniş bir avlu içinde yer aldığı anlaşılmakla birlikte avlu duvarları günümüze ulaşmamış, bugün sadece caminin kuzeybatı yönünde tonozlu dar bir geçit biçimindeki avlu girişi sağlam kalabilmiştir. Bu geçide açılan kapı kamalı, iki renkte taştan basık yuvarlak kemerlidir. Caminin orijinal kısmı düzgün bir plana sahip değildir. Mihrabın önünde dört kalın pâye ve kıble duvarına dayanan kemerlere oturan, geçişleri prizmatik Türk üçgenleriyle sağlanmış yüksek kasnaklı bir kubbe yer almaktadır. Diğer kısımlara göre daha yüksek tutulmuş özel bir bölüm görünümündeki mihrap önü mekânının iki yanında asimetrik bir uygulama görülür. Enlemesine bir düzenlemenin hâkim olduğu diğer kısımda basık tonozlar ve alçak kubbelerle örtülü mekânlar duvarlar ve kalın pâyeler arasına atılan sivriltilmiş geniş kemerlerle birbirinden ayrılır. Bu penceresiz, basık mekân parçaları tonozların ortasına baca şeklinde açılan deliklerle gün ışığı almaktadır. Caminin 1178 (1765) yılındaki onarımına ait tek şerefeli taş minaresi yapının güneybatı köşesinde bulunmaktadır. Asıl yapıya kuzeybatı yönünden eklenen ahşap son cemaat yeri iki kat halinde düzenlenmiş, çift sıra pencereli ferah bir mekân görünümündedir. Bu pencerelerden alt kata ait olan sekiz tanesi dikdörtgen biçiminde, kadınlar mahfiline ait beş adet üst kat pencereleri ise geniş kemerli açıklıklar halindedir. Son cemaat yerinden asıl binaya bağlantı yapının ana ekseni üzerindeki bir kapı ile sağlanmakta olup bu kapının iki yanında ikişer pencere ile son cemaat yeri duvarında küçük bir mihrap nişi yer alır.

Yapının iç süslemesinde mihrapta kolaylıkla farkedilebilir bir yoğunluk söz konusudur. Mihrap nişinin üst seviyesinde beyaz bir fon üzerine barok etkiye sahip asma kandiller, sütunlara sarılmış püsküllü perde, aşağı seviyesinde şemseler ve çok kollu şamdan motifleri, süpürgelik hizasında farklı desenleri olan iki ayrı bordür görülmektedir. Kütahya üretimi olan çinilerde mavi, fîrûze, yeşil, kırmızı, sarı, siyah ve mor renkler kullanılmıştır. Mihrap tabanında küçük bir kartuşun içinde bulunan iki satırlık kitâbede bu dekorasyonu yapan, Kütahya çiniciliğinde çok tanınmış bir isim olan Mehmed Emin Efendi’nin adı ve 25 Eylül 1318/1 Receb 1325 tarihleri yer alır. Mihrap çerçevesi ve tacındaki çiniler ise minber ayağı ve korkuluklarının dış yüzündeki çiniler gibi İznik çinilerinin başarılı taklitleri olup Azim Çini Fabrikası’nda 1941 yılında üretilmiştir. Caminin çinileri dışındaki süslemeler günümüze ulaşmamıştır. Mihrap önü kubbesinin içindeki kalem işi süslemede göbekte istif yazı ve bunun çevresinde girift bitkisel bezemeler bulunmaktaydı. Caminin ahşap işçiliğinden de eser kalmamıştır. Kütahya’yı 1671’de ziyaret eden Evliya Çelebi bu yapı ile ilgili olarak, “Müzeyyen mahfili, iki ağaç müşebbek sütunları var dillerle tarif olunmaz ve gayet metanet üzere tahta örtülüdür” demektedir (Seyahatnâme, IX, 20). Timurtaş Paşa Camii’nin avlusu da düzgün bir plan göstermemektedir. Kapının sağında (batı yönünde) “saka-hâne” denilen, üzeri bir sundurma ile örtülü, abdest muslukları ve helâların bulunduğu bölümde 1913 yılına kadar Dârülhadis Medresesi adıyla anılan bir medresenin olduğu söylenir (Güner, s. 16); fakat bu yapının mimarisine dair bilgi bulunmamaktadır.

Timurtaş Paşa Camii mimari çözümlemesiyle ilgili ciddi sorunları bulunan bir yapıdır. Mevcut mimari izler yardımıyla binanın restitüsyonunun sağlıklı bir şekilde yapılması mümkün değildir. Caminin enlemesine gelişen erken devir camileri tipinde mi yoksa yan kanatları bozularak harime katılmış bir yapı mı olduğu konusunda çeşitli çözümler üretilmektedir. Bunun yanı sıra birkaç yapıdan meydana gelen bir külliye niteliği taşımasından çok birkaç işlevi olan, yani mescid ve medreseli bir imaret şeklinde değerlendirilir (Altun, s. 237). Caminin bir Bizans yapısından çevrilme olduğuna dair düşünceler ise (Güner, s. 14) önemsenmesi gereken sağlam dayanaklara sahip değildir.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IX, 20; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, İstanbul 1932, s. 144-146; Hamza Güner, Kütahya Camileri, Kütahya 1964, s. 14-17; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi I, s. 507- 509, rs. 863-866; Mustafa Çetin Varlık, XVI. Yüzyılda Kütahya Sancağı, Erzurum 1980, s. 115-116, 153-154; a.mlf., “XVI. Yüzyılda Kütahya Şehri ve Eserleri”, MÜTAD, sy. 3 (1987), s. 189-271; Faruk Şahin, “Kütahya’da Çinili Eserler”, Kütahya: Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılına Armağan, İstanbul 1981-82, s. 130-132, rs. 43-45; Ara Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, a.e., s. 230-238, 515-524; Rifat Çini, Türk Çiniciliğinde Kütahya, İstanbul 1991, s. 24-25; a.mlf., Ateşin Yarattığı Sanat: Kütahya Çiniciliği, İstanbul 2002, s. 80-81.

Ebru Karakaya