TONOZ

Geleneksel mimaride sıkça kullanılan yarım silindir formunda örtü.

Grekçe’deki tholostan (kubbe, yuvarlak yapı) Ortaçağ Rumcası ile Türkçe’ye aktarılan tonoz Osmanlı yapı teknolojisine ilişkin kayıtlarda bu şekliyle yerleşmiştir. Çoğunlukla dikdörtgen planlı mekânları örten üst yapı unsurudur. Çelik putrel ve betonarme kirişin henüz bulunmadığı geleneksel mimaride uzun açıklıkları tek parçalı atkılarla geçmek statik bakımdan elverişsiz, malzeme kullanımı bakımından ekonomik sayılmadığı için kemerin tekrarlanarak sürdürülmesiyle daha uygun bir örtü elemanı bulunmuştur. Böylece mekânın planıyla örtüşen içbükey bir kabuk elde edilmiş, bu örtünün taşıyıcı gücü de arttırılmış olduğundan bu kabuk aynı zamanda üst katın tabanını teşkil etmiştir. Taşıyıcı işlevi dolayısıyla alt katlarda tercih edildiği gibi aynı doğrultuda uzunlamasına kesintisiz gelişen hacimlerin üzerine de uygulanabilen tek örtü tonozdur. Eğrisel bir örtünün kemer-tonoz ayırımında tanımlanabilmesi için profil şekli ve genişlik ölçüsü yeterli değildir. Bu konumdaki bir örtüye tonoz denebilmesi için derinliğin açıklıktan daha fazla olması gerekir. Bu özelliklere uygun örtücü unsur profili ve örttüğü alanın planına bağlı şekilde değişen biçimler sunduğundan her defasında ortaya çıkan çözümler farklı adlarla anılmaktadır. Karşılaşma ve bağlantı tarzlarına göre aynalı/manastır, kaburgalı, mâil/eğri, çapraz/verev, halka, haç, tekne, yıldız, yelpaze bunlardan birkaçıdır.


Bilinen en yalın formuyla uzunlamasına kesilmiş bir silindir yarısı demek olan tonozun alt sınırında güçlü bir taşıyıcıya oturması zorunludur. Bu destek, eğrisel örtünün doğal olarak kendi ağırlığını taşıdığı gibi bazı durumlarda tonozun taşıdığı üst katların toplam düşey yükünü karşılayabilmek için de gereklidir. Böylece üstü örtülen bir mimari mekânda yükleri ayaklara aktaran tonoz yayının içi eyvan uygulamalarında olduğu gibi tamamen boş bırakılabilir veya yapı planındaki bu kısa taraf bir perde duvarıyla örülebilir. Bu duvar ağırlık taşımadığından bu yüzde her ölçüde açıklık bırakılabilir. Tonoz örtülü bir yapının uzun kenarı çoğu defa kesintisiz bir duvar ya da güçlü destek sıralarıyla taşınabilir. Her iki durumda da taşıyıcı uzun cephelere yerleştirilecek kapı ve pencere gibi açıklıkların ölçüsünün sınırlı tutulması gerekir.

En yalın ve yaygın kullanılan tonoz formu, kemer profiline göre yuvarlak veya sivri kesitli olan bu örtü beşik tonoz diye adlandırılır. Malzemeye bağlı şekilde kendi ağırlığı, kubbe ya da üst katlardan gelen yükler taşıyıcı duvara aktarılırken aynı zamanda yanlara itiş söz konusudur. Bu durumda duvar kalınlığı arttırılmaktadır ve üzengi noktalarında demir gergiye ya da takviye kemeri şeklinde payandaya ihtiyaç duyulabilir. Statik sebeplerin zorunlu kıldığı işlev-form bağlantısı kemerdeki zengin çeşitlemeleri tonozda imkânsız kılar. Alttan silindirik içbükey örtü halinde görülen tonoz, kemer profillerine göre yuvarlak veya sivri kesitli bir örtü olarak beşik tonoz adıyla tanımlanan tiptir. Mekânın uzun ekseninde sürdürülen bu örtüde yer yer daha kalın kesitlerle pekiştirilmiş ara kemerler bir kaburga sistemi halinde sıralanır. Dörtgen planlı hacimleri örten tonoz basık bir kubbeyi anımsatan merkezî bir tanım kazanmakta, köşelerden ortaya doğru yükselen eğri ara kesitlerle ve üstte düz bir yüzeyle zenginleştirilmekte yahut bu profiller dilimler ve mukarnasla dolgulanabilmektedir. Dik açıyla birbirine bağlanan uzun hacimlerin kesişme alanında karşılaşan tonozlar parabolik bir tasarımla kaynaştırılmaktadır. Birbirine dik bağlanan iki hacmin kavuşma bölgesindeki örtü yüklerin farklı oluşu, teknik bilgi ve mimari üslûba bağlı olarak çapraz ya da haç tonoz adı verilen çözümle ortaya çıkmaktadır. Bütün yükün köşelerde toplandığı bu uygulama Gotik mimaride zenginleştirilmiştir.

Tonoz inşasında ilk ve basit bir buluş en eski çözümü hazırlamıştır. İki taşın ters “V” biçiminde çatılması, bunun yetersiz kalması halinde birkaç blokun kaydırılmasıyla bindirme tonoz elde edilmiştir. Arkeolojide “potern” diye adlandırılan ilk tonozlar daha çok yer altı geçitleri ve gizli dehlizlerin yapımında milâttan önce 2000’lere kadar inen örneklerle Mısır ve Hitit kültür çevrelerinde görülür. Yunan ve Roma kültür çevresinde daha çok kanalizasyon tesisi, askerî amaçlı tünel yapımı ve bazı tapınakların alt katında dehliz olarak uygulanan tonoz toprak üstü mimaride yaygın bir kullanıma sahip değildir. Sâsânî devrinde Mezopotamya ve İran’daki anıtsal mimarinin önemli uygulamalarında bölgedeki taş malzemenin yetersizliği kerpiç ve tuğla malzeme kullanımını zorunlu hale getirirken tuğla örme teknolojisinin eğrisel örtü inşasındaki avantajı kemer ve kubbe yanında tonozu da geliştirmiştir. Uzun süre köprülerde ve ateşgâhlarda uygulanan bu örtü Sâsânî mimarisinde başarıyla uygulanmıştır. Nitekim Bağdat’ın doğusunda Dicle kıyısındaki Ktesifon (Tizfun) Sarayı’nda uzun koridorlar ve büyük eyvanlar derin bir tonozla örtülmüştür. I. Şâpûr Sarayı’ndan kalan Tâk-ı Kisrâ (Hüsrev Kemeri) elips formlu devâsâ bir örtüdür.

Mimaride İran-Asya gelenekleri yanında malzeme olarak taştan geniş ölçüde yararlanılan Anadolu’da ortaya çıkan ilk Türk eserlerinde her iki malzeme kullanılarak tonoz uygulamasına devam edilmiştir. Selçuklu dönemi yapılarının uzunlamasına gelişen hacimlerinde hemen daima hâkim örtü olan tonoz kervansaraylarda kesme taş örgüyle üstteki toprak dam için güçlü bir destek oluşturur. Bu tür yapıların ahır ve depo hacimlerini teşkil eden uzun duvarlar dolayısıyla yapının direncini arttırmak üzere yer yer içeriye çıkıntı yapan pilastırlar, tonoz kesiminde belirli aralıklarla tekrarlanan takviye kemerleri halinde devam ettirilmekteydi. Medrese eyvanlarını üstten kavrayan taş veya tuğla tonoz benzer işlev görmekteydi. Her iki yapı tipinde, hatta ibadet yapılarındaki


taçkapılarda girişi hazırlayan büyük kemer derin bir tonoza dönüşerek bu unsura bir eyvan görünüşü kazandırıyordu. Kümbet mimarisinde taçkapı ve iç mekân tonozla örtüldükten başka toprak altı katı (kripta) hemen daima bir tonozla kapatılarak üst kat için sağlam bir alt yapı sağlanıyordu.

Anadolu Türk mimarisinin gelişme sürecindeki asıl değişme kubbe-mekân ilişkisinde yoğunlaştığından tonozun konumu da buna göre değişmiştir. Medrese, kervansaray ve türbelerde üst örtü bağlamında fazlaca bir değişim görülmezken köklü değişme temel ibadet yapıları olan camilerde ortaya çıkmaktadır. Selçuklu ve Beylikler dönemleri boyunca enlemesine gelişen ibadet mekânlarında bölünmüş uzun hacimler tonozla örtülmüştür. XV. yüzyıldan itibaren genişletilen merkezî orta mekân teknik bakımdan ancak kubbeyle örtülebileceğinden bu süreçte uzunlamasına mekânları örten tonozun konumu buna göre değişmiş, bu unsur mekânlardaki galerilere (dâhilî tarik), ana binanın dışındaki uzun mekânlara (hâricî tarik), son cemaat yerine ya da avlu revaklarına doğru kenara çekilmiştir. Osmanlı mimarisinde yaygın biçimde arasta ve kapalı çarşıları örten tonoz, sokak işlevi gören alt geçitlerle bunun üzerine inşa edilen çeşitli hacimleri taşıdığından en akılcı çözümlerle uygulanmıştır. İstanbul’da klasik Osmanlı eserlerinin son örneklerinden sayılan Eminönü Yenicami Külliyesi’nde hünkâr kasrı altındaki tonozlu geçişle Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi’ndeki kütüphane altındaki tonozlu geçiş dikkat çekici örneklerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

J. Ferguson, History of Architecture, London 1865, s. 186-190; Baukunde des Architekten, Berlin 1880, s. 19-25; Doğan Hasol, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İstanbul 1975, s. 441-443; Doğan Kuban, Mimarlık Kavramları, İstanbul 1980, s. 37-38; J. Fleming v.dğr., The Penguin Dictionary of Architecture, Suffolk 1981, s. 334-335; Metin Sözen-Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1986, s. 238; SA, IV, 2011-2014.

Selçuk Mülâyim