TRABLUSŞAM

(طرابلس الشام)

Lübnan’da tarihî bir liman şehri.

Lübnan’ın kuzey kıyılarında günümüzdeki Suriye sınırlarına yakın bir noktada Kādîşâ (Ebûali) adlı küçük bir akarsu vadisinde ve onun denize döküldüğü yerdeki tepelik alan üzerinde kurulmuştur. Şehrin adı Grekçe Tripolis’ten gelir. Arapça kaynaklarda Tarabulus/Atrabulus şeklinde kaydedilir. Fenikeliler tarafından kurulan şehrin ilk adı konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Grek idaresi döneminde üç mahalleden ibaret bir yerleşim birimi olması dolayısıyla “üç şehir” mânasındaki Tripolis adını aldığı belirtilmektedir. Bu üç yerleşim birimi bölgeye gelen Surlular, Saydalılar ve Ervâdlılar tarafından iskân edilmişti. Şehrin kuruluş tarihiyle alâkalı kesin bilgiler bulunmamakla birlikte arkeolojik kanıtlar milâttan önce VIII-VII. yüzyıllara kadar gider. Bir müddet Pers hâkimiyetinde kalan şehir, kaynaklarda ilk defa milâttan önce 351 yılı civarında önemli bir Fenike şehri diye kaydedilir; ayrıca Büyük İskender’in milâttan önce 333’teki Issos savaşı vesilesiyle de ismi geçer. Milâttan


önce 258-257’de İskender’in haleflerinden Ptolemaio’nun kurduğu devletin sınırları içinde yer alan şehir, milâttan önce 64’te Roma İmparatorluğu’nun idaresi altına girdi ve imparatorluğun ikiye ayrılmasının ardından Bizans hâkimiyetine intikal etti.

Trablusşam, Hz. Osman döneminde Muâviye b. Ebû Süfyân’ın gönderdiği Süfyân b. Mücîb el-Ezdî kumandasındaki İslâm ordusu tarafından fethedildi (25/646). Daha sonra Muâviye yahudilerle İranlılar’ı şehre yerleştirdi ve şehri korumak amacıyla Trablusşam’a Dımaşk’tan düzenli şekilde birlikler gönderdi. Bu birlikler kışları Dımaşk’a döndüğünde şehirde küçük bir garnizon kalıyordu. Trablusşam, Ervâd ve Kıbrıs adalarının fethinde önemli rol oynadı. Abdülmelik b. Mervân döneminde şehre yerleşen Bizanslılar’ın isyanı neticesinde elden çıkan Trablusşam daha sonra tekrar fethedildi. Şehir kalesi ve surları yenilenerek tahkim edildi. Trablusşam, Abdülmelikten sonraki dönemde Bizans donanmasının başarısız saldırılarına mâruz kaldı. Abbâsîler devrinde ticarî bakımdan giderek gelişme gösterdiyse de müslümanlarla Bizanslılar arasındaki çekişmeden etkilendi. Abbâsî Halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr şehrin surlarını tahkim ettirdi. Trablus 264 (878) yılından itibaren Tolunoğulları’nın hâkimiyetine girdi. İslâm coğrafyacılarına göre bu dönemde Trablusşam’ın çok sayıda gemiyi barındıracak büyüklükte bir limanı ve tersanesi mevcuttu. III. yüzyılın sonlarında (X. yüzyıl başları) Trablusşam önemli bir deniz üssü oldu ve Leo Trablusî gibi Trabluslu denizciler Bizans sahillerine pek çok akın düzenledi. Daha sonra İhşîdî Devleti’nin hâkimiyetine giren şehir, Bilâdüşşâm’ın en önemli limanı olup etrafında hurma ve şeker kamışı sahaları bulunuyordu.

358’de (969) Bizans İmparatoru Nikephoros Phokas şehri tahrip etti. 360 (971) yılı civarında Fâtımî nüfuzu altına giren Trablusşam’da Şiî nüfusu arttı. Bu mezhebi yaymak üzere çeşitli ilmî tesisler ve kütüphaneler kuruldu. Diğer sahil şehirlerini ele geçiren İmparator Ioannes Çimiskes 365 (976) yılında Trablusşam’a hücum ettiyse de şehri ele geçiremedi. Bizanslılar’ın 389’daki (999) son teşebbüsü de başarısız oldu. Ardından Bizanslılar’la Fâtımîler arasında bir güç dengesi meydana geldiği için Bilâdüşşâm istikrarlı bir yapıya kavuştu. Trablus emîri 423’te (1032) Fâtımî tâbiiyetinden ayrılarak Bizans’a tâbi oldu. Bunun üzerine şehre gelen Fâtımî ordusu çok geçmeden Trablusşam’a hâkimiyet kurdu (424/1033). 438’de (1047) şehri ziyaret eden Nâsır-ı Hüsrev, etrafı çok iyi tahkim edilen Trablusşam’ın Fâtımî hâkimiyetinde bulunduğunu yazar. Nâsır-ı Hüsrev nüfusu 20.000’e ulaşan şehrin hayli işlek bir limanı olduğunu, dış ülkelerden gelen ticaret gemilerinin bol miktarda mal getirip götürdüğünü ifade eder. Şehrin gümrük gelirlerinin çok arttığını, şehirde şeker, cam ve kâğıt imalâthanelerinin yer aldığını ve halkın çoğunluğunun Şiîliğe mütemayil bulunduğunu belirtir (Sefernâme, s. 20-21).

456 (1064) yılından itibaren Trablusşam’da Türk nüfuzunun arttığı görülür. Yıva Türkleri gibi bazı Türkmen topluluklarının buraya yerleştiği anlaşılmaktadır. Fâtımî valisi Muhtârüddevle’nin 462’de (1070) ölümü üzerine Trablusşam Kadısı Emînüddevle Hasan b. Ammâr bağımsızlığını ilân ederek Ammâroğulları hânedanını kurdu. Bu dönemde Trablusşam, medresesi ve 100.000 ciltlik kütüphanesiyle önemli bir ilim ve kültür merkezi haline geldi. Özellikle deniz ticareti büyük ölçüde gelişti. Trablusşam 1075’te Selçuklu Emîri Atsız b. Uvak tarafından ele geçirildiyse de Atsız’ın hâkimiyeti uzun sürmedi. Haçlı seferleri başladığında Raymond de Saint Gilles büyük bir orduyla Trablusşam’ı kuşattı (495/1102), şehri almak için yakınındaki tepe üzerine büyük bir kule yaptırdı. Ancak kendisi uzun süren kuşatma sırasında öldü (1105). 501 (1108) yılında Fâtımî hâkimiyetine giren şehir 11 Zilhicce 502’de (12 Temmuz 1109) Haçlılar’ın eline geçti ve burada bir Haçlı kontluğu kuruldu (1109). Kudüs Krallığı’na tâbi olan Trablusşam önce Bertrand, ardından oğlu Pons ile II. Raimond ve III. Raimond tarafından idare edildi. Şehir Haçlılar’ın elinde iken 552 (1157) ve 597’de (1201) iki büyük depreme mâruz kaldı ve hasar gördü. Eyyûbîler döneminde şehri Haçlılar’dan geri alma faaliyetleri başarısız kaldı. Memlük Sultanı I. Baybars Trablusşam’ı fethetmeye teşebbüs ettiyse de çok müstahkem olan surlar karşısında o da başarılı olamadı. 688’de (1289) Sultan Kalavun şehri fethetti, bu esnada şehir halkının bir kısmı gemilerle Kıbrıs’a kaçtı. Kalavun Trablusşam’ın surlarını yıktırıp şehri terketti ve bugün bulunduğu yerde yeniden inşa ettirdi. Kādîsâ nehrinin batı yakasında güney bölümünde bir hisar yapıldı. Böylece Trablusşam, Memlük idarî yapılanmasındaki altı büyük nâiblikten birinin merkezi oldu. Nâib sarayı ve mahkeme kalede bulunuyordu, liman ise yeni şehrin kuzeybatısında eski şehir tarafında (el-Mînâ), Burcü’s-Sibâ denilen kule limanın doğusundaydı. Yeni Trablusşam savunma düşüncesiyle sahilden 2 mil içeride yer alıyordu. İbn Battûta buraya geldiğinde şehrin nâibi Taylân Hâcib adlı bir memlüktü, VIII. (XIV.) yüzyılda Trablusşam’ı ziyaret eden seyyahlar camisi, medresesi, çarşısı olan, çevresinde bahçeleri bol, su sistemi gelişmiş mâmur bir şehirden söz ederler. Bu dönemde şeker, zeytinyağı ve sabun imalâthaneleri şehrin ekonomisine büyük bir canlılık kazandırmaktaydı.

Önemli bir ticaret merkezi olan Trablusşam IX. (XV.) yüzyılda Avrupa ticaretine açık olma özelliğini sürdürüyordu. Bilhassa Fransa ve Cenova ile sıkı ticarî ilişkileri vardı. 1366 ve 1367’de Kıbrıs Latin Krallığı donanmasının hücumuna mâruz kaldı. Şehir bu dönemde parlak bir


ticaret merkezi haline geldi ve Doğu Akdeniz’de ticaret gemilerinin başlıca uğrak yeri durumundaydı. İhraç maddeleri içinde ipekli kumaşlar önemli bir yere sahipti. Akdeniz ticaretiyle uğraşan devletlerin burada birer temsilcileri bulunuyordu. Trablusşam, Memlükler döneminde önemli imar faaliyetlerine sahne oldu; şehirde dokuz cami, on altı medrese, beş han, üç hamam ve bir çarşı inşa edildi. Bunlardan el-Câmiu’l-Mansûrî/el-Câmiu’l-kebîr (693/1294), Câmiu Taynâl/Taylân (736/1336), Câmiu’l-Attâr, Câmiu’t-tevbe, Câmiu’l-Bertâsî ile Tedmüriyye, Şemsiyye, Nûriyye ve Karatâviyye medreseleri anılabilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 181-182; Nâsır-ı Hüsrev, Sefernâme (trc. Abdülvehap Tarzi), İstanbul 1950, s. 19-21; İbnü’l-Kalânisî, Târîħu Dımaşķ (Zekkâr), bk. İndeks; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, tür.yer.; İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlik, III, 2-13; XVII, 272-274; İbn Battûta, Seyahatnâme, I, 61-62; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ (Şemseddin), bk. İndeks; Makrîzî, es-Sülûk (Ziyâde), I/3, s. 746-748; ayrıca bk. İndeks; Seyyid Abdülazîz Sâlim, Ŧarâblus eş-Şâm fi’t-târîħi’l-İslâmî, İskenderiye 1966; Ömer Abdüsselâm Tedmürî, el-Ĥayâtü’ŝ-ŝeķāfiyye fî Ŧarâblus eş-Şâm ħilâle’l-Ǿuśûri’l-vüsŧâ, Beyrut 1972; a.mlf., Târîħu Ŧarâblus es-siyâsî ve’l-ĥađârî Ǿabre’l-Ǿuśûr, Beyrut 1404/1984; a.mlf., Âŝâru Ŧarâblusi’l-İslâmiyye, Trablus 1414/1994; Hayat Salam-Liebich, The Architecture of the Mamluk City of Tripoli, Cambridge 1983; Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, I-III, bk. İndeks; Hikmet Beg Şerîf, Târîħu Ŧarâblus min aķdemi ezmânihâ ilâ hâźihi’l-eyyâm (nşr. Münâ Haddâd Yeken-Mârûn Îsâ el-Hûrî), Trablusşam 1407/1987; M. Kâmil Bâbâ, Ŧarâblus fi’t-târîħ, Trablus 1995; Birsel Küçüksipahioğlu, Trablus Haçlı Kontluğu Tarihi, İstanbul 2007; Cengiz Orhonlu, “Trablus”, İA, XII/1, s. 452-453; F. Buhl-[C. E. Bosworth], “Ŧarāblus al- Ѕћām”, EI² (İng.), X, 214-215; M. Lavergne, “Ŧarāblus al- Ѕћām”, a.e., X, 215-216; Abdülkerim Özaydın, “Ammâroğulları”, DİA, III, 76-77; a.mlf., “İbn Ammâr, Fahrülmülk”, a.e., XIX, 311-312.

Cengiz Tomar




Osmanlı Dönemi. Trablusşam şehri, Yavuz Sultan Selim’in Suriye’ye girişinden sonra 1516’da Osmanlı topraklarına katıldı. Şehrin idarecisi olan Kurtbay burayı Osmanlılar’a teslim etti. Canbirdi Gazâlî isyanı sırasında bir ara onun egemenliği altına girdi, isyanın bastırılmasının ardından yeniden kontrol tesis edildi. Osmanlı idaresinde iken şehir ve limanı büyük gelişme gösterdi. 925’te (1519) yapılan ilk Osmanlı tahririne göre burada yirmi altı mahalle mevcuttu. 1165’i müslüman, 294’ü hıristiyan, doksan dördü yahudi olmak üzere toplam erkek nüfus 1553’e ulaşmıştı (tahminen 6300 kişi). XVI. yüzyıl ortalarına doğru bu nüfus 2232 nefere (10.000 kişi) yükseldi. 1003 (1594) tahrir kayıtlarına göre 1017’si müslüman, 432’si hıristiyan ve 139’u yahudi 1588 erkek nüfusu vardı (yaklaşık 8000 kişi). Bu son tarihte mahalle sayısı yirmi beş olup bazıları Türkçe adlarla anılmaktaydı. Bu durumda Trablusşam’ın XVI. yüzyıl boyunca 6-10.000 arasında nüfusa sahip olduğu anlaşılır. Gayri müslimlerin ayrı mahalleleri bulunmakla birlikte birçok mahallede müslümanlarla karışık oturdukları dikkati çekmektedir. Yalnız müslümanların ikamet ettiği mahalleler Alagöz, Avniyat, Bâb-ı Aktarak, Cisrülcedîd, Esendemir, Kanavât, Nâûre, Sabbâgīn, Şeyh Fazlullah, Uveyraniye ve Zukā-kulhumus idi. Hıristiyanlara ait mahalleler Kubbetünnasr ile Kaysâriyetülefrenç adlarını taşıyordu. Bu dönemde limandan elde edilen vergi geliri 250.000 akçe dolayında idi; iskelesi için bir kanunnâme oluşturulmuştu.

XVII. yüzyılda Trablusşam ve yöresinde bazı olaylar meydana geldi. Maraş Türkmenleri’nden Seyfoğlu Yûsuf Paşa bazı karışıklıklara yol açtı. Canbolatoğlu Ali 1605’te onu yenip Trablusşam’da kontrolü ele geçirdi. Canbolatoğlu’nun katlinden sonra (1607) Yûsuf Paşa tekrar şehre döndü ve II. Osman’ın öldürülmesi üzerine (1622) bağımsız hareket etmeye başladı. Ardından beylerbeyi tayin edildi ve Ma‘noğlu isyanı sırasında yerini daha da sağlamlaştırdı. Buna rağmen şehir XVI. yüzyıl sonlarındaki nüfusunu ve fizikî yapısını korudu. 1645’te 1039 müslüman, 531 hıristiyan, otuz sekiz yahudi olmak üzere 1608 nefer nüfusu mevcuttu (8000 kişi); mahalle sayısı değişmemişti. 1691’de bölgede Serhanoğulları güç kazandı; bunlar Dürzîler’le iş birliği yaparak pek çok mukātaayı ele geçirdi, fakat güçleri kısa sürede kırıldı.

XVII. yüzyılda Trablus Limanı daha da gelişti; 1000 gemi alacak kapasitedeki bu liman yanında Kalavun’un inşa ettirdiği kule 1521’de Kanûnî Sultan Süleyman tarafından tamir ettirilmişti. Evliya Çelebi biraz abartılı olarak limanın 1000 kalyon ve 1000 firkate ile kadırga alacak büyüklükte olduğundan bahseder. Fakat liman aslında batı ve kuzey (yıldız) rüzgârlarına açık bulunduğundan gemiler için çok da


uygun değildir. Evliya Çelebi gemilerin ancak demir atarak limanda yatabileceğini belirtir. Yine ona göre mâmur kalesinin on dokuz kapısı vardır, varoşunda 600 hâne mevcuttur. Şehirde Sultan Kalavun, Sultan Îsâ, Câmiu’t-tevbe, Câmi-i Atâ, Câmi-i Tohân/Tahhân, Câmi-i Mahmûdiyye, Vasiyye, Tesiyye, Mahmud Bey, Tuffâhiye, Argun Şah, Taylûne ve İskele camilerinin bulunduğunu yazar; birçok mahalle mescidi yanında yedi medrese, üç dârülhadis, on yedi sıbyan mektebi, yedi tekke, on sekiz hamam, on iki han olduğunu, içinden akan Kādîsâ üzerinde iki köprü, ayrıca yetmiş çeşme, 2700 dükkân ve bir bedesten bulunduğunu belirtir. Özellikle limanda 150 odalı bir han, yakınında gümrük binası, 200 depo, 200 tüccar evi mevcuttu (Seyahatnâme, IX, 407-412). Evliya Çelebi’nin anlattıklarından limanın son derece hareketli olduğu neticesi çıkarılabilir. XVII. yüzyılın sonlarında da şehrin ticarî hareketliliğini koruduğu anlaşılır.

XVII. yüzyılda ipek ticaretiyle öne çıkan Trablusşam XVIII. yüzyıl başlarında İngiltere ile ipek ticareti yapıyordu. Ayrıca bir miktar pamuk ihraç ediliyordu. Şehirdeki gayri müslim sayısı ticarî hareketlilik sebebiyle çok artmıştı (BA, KK, nr. 3820). Yabancı tâcirlerin birçoğu Fransız ve İngiliz’di, bunların birer ticaret merkezi bulunuyordu. XIX. yüzyılda şehrin fizikî yapısında önemli gelişmeler oldu. Nüfusu nisbî bir artış gösterdi. 1893-1894’te 17.027 kişinin yaşadığı şehirde on yedi cami, mescid, otuz sekiz medrese ve kütüphane, on beş tekke, yirmi iki mektep, on iki kilise ve manastır vardı. Limon ve portakal bahçeleri arasında çeşitli ipek dokuma fabrikaları, çiçek suyu taktirhâneleri bulunuyordu. Dokuma tezgâhlarında imal edilen kuşak ve çarşaflık kumaşlar çok meşhurdu.

Trablusşam 1918 Ekiminde Fransızlar tarafından işgal edildi. 1920 Ağustosunda Lübnan’a bağlandı. 1941’de İngiliz ve Fransızlar tarafından tekrar işgale uğradı. Bugün Lübnan’ın Beyrut’tan sonra ikinci büyük ticaret ve liman şehridir. Liman olarak fonksiyonu Suriye’nin Osmanlı Devleti’nden kopması üzerine daha da arttı. Zira o zamana kadar Suriye ticaretinin bir kısmını İskenderun Limanı yükleniyordu. Bu etkinlik de İskenderun Limanı’nın aleyhine olarak Trablus’a kaydı (DİA, XXII, 581). 1961’de 115.000 olan nüfusu 240.000’e yükselmiştir. Günümüzde Lübnan’ı meydana getiren altı idarî bölümden (muhafaza) biri durumundaki Şimâl valiliğinin merkezi olan şehirde sabun ve pamuklu kumaş sanayii gelişmiştir. Aynı zamanda petrol depolama ve işleme merkezi fonksiyonu vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

TK, TD, nr. 68, 84; BA, TD, nr. 372, 513; Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 181-182; Nâsır-ı Hüsrev, Sefernâme (trc. Abdülvehap Tarzi), İstanbul 1950, s. 19 vd.; Urfalı Mateos Vekayinâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) (nşr. ve trc. H. D. Andreasyan), Ankara 1962, s. 215, 228, 237, 239; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirǿâtü’z-zamân (nşr. Ali Sevim), Ankara 1968, s. 153; Ebü’l-Ferec, Târih, II, 387, 474, 627; İbn Battûta, Seyahatnâme, I, 61; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IX, 401-412; H. Maundrell, A Journey from Aleppo to Jarusalem in 1697, Beyrut 1963, s. 34; C.-F. Volney, Voyage en Egypte et en Syrie (ed. J. Gaulmier), Paris 1959, s. 231, 233, 281-286; Salnâme-i Vilâyet-i Beyrut, sene 1311-1312, s. 404, 407, 409; Barkan, Kanunlar, s. 211-216; Enver Çakar, “XVII. Yüzyılın Ortalarında Trablusşam Şehrinin Sosyal ve İktisadi Durumu”, TAD, XXII/35 (2004), s. 45-69; Realenzyklopädie, Stuttgart 1934, VII, 203-207; F. Buhl-[C. E. Bosworth], “Ŧarāblus al- Ѕћām”, EI² (İng.), X, 214-215; M. Lavergne, “Ŧarāblus al- Ѕћām”, a.e., X, 215-216; Metin Tuncel, “İskenderun”, DİA, XXII, 581.

DİA