TULÇA

Romanya’da tarihî bir nehir liman şehri.

Romanya’nın güneydoğusunda Kuzey Dobruca’da, Tuna’nın delta alanına girerken ayrıldığı üç koldan Hızırilyas (Sfantu Gheorghe) kolunun sağ yakasında bir liman şehri olup bugün Tulcea adıyla bilinir. Osmanlı kaynaklarında Tolçı, Tulça, Tulçı şekillerinde yazılır. Şehir Aegyssus adıyla milâttan önce VII. yüzyılda kuruldu. 9-19 yılları arasında bölgeye sürgün edilen Roma şairi Sulmonalı Publius Ovidius Naso’nun Epistolae ex Ponto (Karadeniz mektupları) adlı eserine göre ismini Carpyus Aegyssus adlı bir Daçyalı’dan almıştır. Tulça’nın bulunduğu Dobruca bölgesi Augustus zamanında (m.ö. 27-m.s. 14) doğrudan Roma’nın idaresine girdi. 47’de Moesia vilâyetine bağlandı. İmparator Diocletianus döneminde (285-305) Tomis (Köstence, Constanta) ve Noviodunum ile (İsakçı, İsakça) birlikte Scythia Minor eyaletine katıldı. Roma İmparatorluğu’nun 395’te ikiye bölünmesinin ardından Dobruca bölgesi Aegyssus/Tulça dahil olmak üzere Doğu Roma İmparatorluğu’nun sınırları içinde kaldı. Bu hâkimiyet 602 yılındaki büyük Slav istilâsına kadar sürdü. 681’den sonra XIV. yüzyıla kadarki karışık dönemde sırasıyla Bulgarlar, Bizanslılar, Cenevizliler ve Eflaklar burada egemenlik kurdu. 1419’da Dobruca Osmanlı toprakları içine alındı.

Bir Tuna iskelesi şeklinde 1506’dan itibaren daha çok Tolçı adıyla Osmanlı belgelerinde geçmeye başladı. Şehrin kaderi büyük Tuna nehrine bağlıydı. 1530 yılına doğru Tolçı İskelesi ve köyü Kanûnî Sultan Süleyman’ın vezîriâzamı Makbul İbrâhim Paşa’nın haslarına dahildi. Silistre sancağının Hırsova kazasına bağlı olan Tulça bu sırada 167 hâne, elli dokuz mücerret (bekâr), on üç bîve ile (dul) dışarıdan gelip geçici olarak burada bulunan elli beş hâneden ibaret nüfusa sahipti. Ayrıca iki hâne Çingene bulunuyordu. Bu rakamlara göre iskele etrafında meydana gelen yerleşme yerinde yaklaşık 1500 kişi oturuyordu. Köy halkı iskele hizmetinde görevli olduğu için vergi muafiyetine sahipti. İskele önemli bir geçit yeriydi; çobanlık, ırgatlık yapan gruplar sıkça buradan geçiyor, çoğu defa uzun süre ikamet ediyordu.


İskelenin geliri 56.000 akçeye ulaşıyordu. II. Selim zamanına ait bir kanunnâmede Tolça İskelesi ve Tolça köyü zikredilmektedir.

XVII. yüzyılda Tuna ve Karadeniz bölgelerinin önemi artınca Tulça da ayrı bir kaza merkezi haline getirildi. Kâtib Çelebi’ye göre Tulça kadılığı İbrâil kadılığı gibi yevmî 150 akçelik kazalar içinde yer alıyordu. İdarî açıdan Silistre-Özi beylerbeyiliği çerçevesinde Silistre sancak beyiliğine bağlıydı. XIX. yüzyılda bütün Dobruca bölgesi gibi Midhat Paşa’nın Tuna vilâyetine dahil edildi. Kâtib Çelebi’ye göre İstanbul’dan Tulça’ya on dört günde ulaşılıyordu. II. Osman 1621’de Lehistan seferi sırasında buradan geçerken bir kale, bir cami ve bir hamam inşa ettirdi. 1067 (1657) yılında kasabayı gören Evliya Çelebi kalenin IV. Murad döneminde 1044’te (1634-35) yeniden yaptırıldığını bildirir (Seyahatnâme, V, 105). Ona göre Tuna kıyısındaki bir kaya üstünde inşa edilen kalenin içinde bir cami, bir hububat ambarı, bir cebehâne, Tuna’ya giden bir su yolu, 300 asker için yetmiş hâne mevcuttu; Tuna istikametine yönelik halde dizilmiş yirmi büyük top (balyemez) vardı. Evliya Çelebi muhafızların en başta gelen görevinin bu kesimi Kazaklar’ın akınlarına karşı savunmak olduğunu yazar. Hatta kalede iken bir sabah kırk altı Rus (Kazak) şaykasının çok yaklaşıp saldırdığını, ancak askerlerin mukavemeti ve büyük topların ateşi üzerine Karadeniz’e kaçtığını ifade eder.

Tulça’daki iktisadî hayat ve ticaretle ilgili olarak II. Selim devrine (1566-1574) ait kanunnâmede bazı bilgiler yer alır. Yerli mallarla komşu bölgelerden buraya gelen mallar arasında at, eşek, kara sığır, sığır gönü, koyun ve pastırma, ağaç (odun), üzüm, un, tuz, balık, yapağı, şarap dikkati çeker. Bu malların birçoğu komşu haraçgüzâr Eflak’tan (bilhassa Braila/Berâil vasıtasıyla) ve Boğdan’dan (özellikle Galati/Galaç vasıtasıyla) sevkediliyordu. Doğudan gelen mallar içinde kumaş, incir ve deve bulunuyordu. Hem Kırım’a hem İstanbul’a yakın bir Tuna iskelesi olduğundan köle ticareti de yapılıyordu. Tulça, İsakça (Sakçı) ve Maçin’le birlikte bir tür ekonomik ünite teşkil etmekteydi. Rûznâmçe defterleri bu üç iskeleyi daima bir arada zikreder (BA, KK, nr. 1772, s. 131).

1878 Berlin Kongresi kararları uyarınca Kuzey Dobruca kesiminin Romanya’ya verilmesi üzerine Tulça Osmanlı idaresinden çıktı. Buradaki bir kısım müslüman ahali Osmanlı topraklarına göç etti. Günümüzde burası Tulcea idarî biriminin (Judet) merkezidir. 2007 yılı resmî istatistiklerine göre Tulça şehrinin nüfusu 92.372 kişiydi. Bunun %91’ini Romenler teşkil ediyor, geri kalanları Lipovan Ruslar ve Türkler oluşturuyordu. Tulça, Romanya’nın başlıca balıkçılık merkezidir. Ayrıca balık depolama ve konserve tesisleriyle dikkat çeker. Balıkçılığın gelişmiş olması balıkçılıkla ilgili alet sanayiinin de bu şehirde toplanmasını sağlamıştır. Şehirde Aziziye (Sultan Abdülaziz) Camii (1863) yanında (bk. AZİZİYE CAMİİ) Ortodoks katedral kilisesi, Ermeni, Rus ve Katolik kiliseleri vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Kâtib Çelebi, Cihannümâ (M. Guboglu, Cronici turceşti privind Tarile Române içinde), Bucureşti 1974, II, 112-113; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, V, 105-106; B. Cotovu, İntemeierea şi dezvoltarea oraşului Tulcea, Tulcea 1909, tür.yer.; Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, İstanbul 1994, VII, 736-738; M. Maxim, “Le régime juridique des chrétiens dans les ports roumains sous l’administration ottomane (XVIe-XVIIe siècles)”, Analele Universitatii Bucuresti. Istorie, XXIX, Bucureşti 1980, s. 85-89; a.mlf., “Teritorii româneşti sub administratie otomana in secolul al XVI-lea”, Revista de Istorie, XXXVI/8, Bucureşti 1983, s. 802-817; XXXVI/9 (1983), s. 879-890; a.mlf., “Un tezaur otoman din secolul al XVI-lea descoperit la Nalbant, jud. Tulcea”, Cercetãri Numismatice, VII, Bucureşti 1996, s. 199-208; J. Hovári, “Customs Registers of Tulça, 1515-1517”, AOH, XXXVIII/1-2 (1984), s. 115-141.

Mıhaı Maxım