UBEYDULLAH EFENDİ

(1858-1937)

Son dönem fikir ve siyaset adamlarından, maceraperest İttihatçı.

Hocazâde Mehmed Ubeydullah 10 Ocak 1858’de İzmir’de doğdu. Babası İzmir ulemâsından ve Hatiboğulları sülâlesinden Hoca Şâkir Efendi’dir. Çocukluğu ve gençliğinin ilk yılları İzmir’de geçti. On üç yaşında iken babası öldü. Rüşdiyenin ardından medreseye girdi; icâzet aldıktan sonra İstanbul’a giderek Mekteb-i Tıbbiyye’ye kaydoldu. Üç yıl devam eden tıbbiye öğrenimi sırasında Jön Türkler’le tanıştı ve ilk yazı tecrübesini kendi çıkardığı Hâver gazetesinde yayımladı (1884). Hâver’de kalem arkadaşları Menemenlizâde Tâhir, Beşir Fuad ve Küçük Azmi beylerdir. 1886-1888 yıllarını Paris’te geçirdi; Paris’e nasıl ve ne sebeple gittiği bilinmemektedir. Ahmet Bedevi Kuran, İttihat ve Terakkî Fırkası’na ilk katılanlardan biri olan Ubeydullah Efendi’nin tıbbiye çevresinde gelişmeye başlayan harekete dışarıdan katıldığını, Hilmi Ziya Ülken ise tıbbiyeli gençlerin Ubeydullah Efendi ile temasta bulunduklarını kaydeder. Bu yıllarda Ubeydullah Efendi Servet gazetesinde İngilizce, Arapça ve Farsça mütercimliği yaptı. Ardından devlet hizmetine girerek Şam’a tayin edildi ve burada II. Abdülhamid’e dil


uzattığı gerekçesiyle on üç ay hapis cezasına çarptırıldı. Bir başka kaynakta Ubeydullah Efendi’nin tıbbiyeden ayrılışı siyasî suçlu sıfatıyla kovuşturulmasına bağlanırsa da bu zayıf bir rivayettir.

1893 başlarında İstanbul’a giden Ubeydullah Efendi, gazetelerin o günlerde Amerika’nın keşfinin 400. yılı münasebetiyle bahsettiği Chicago sergisini görmek için bir arayış içine girdi. Bu amaçla 50 altın tedarik ettikten sonra Fransa bandralı Paquet Kumpanyası vapuruna binerek 4 Nisan 1893’te İstanbul’dan ayrıldı; bu seyahati yaklaşık beş buçuk yıl sürdü. Onun seyahatini istibdat rejiminin baskısından kurtulmaktan ziyade macera arzusuyla izah etmek daha mâkul görünmektedir. Marsilya’da vapurdan inip trenle Paris’e gitti ve oradan Londra’ya geçti. Londra’da Osmanlı sefiri Abdülhak Hâmid ve Ali Ferruh beylerle görüşmesinin ardından Liverpool’dan Cermanik vapuruyla Amerika’ya hareket etti. Chicago sergisi 1 Mayıs 1893’te açıldığında Ubeydullah Efendi alanı dolduran on binlerce kişinin arasında bulunuyordu. Serginin açık kaldığı altı ay zarfında Süleyman b. Hattâr el-Bustânî ve sergi komiseri Hakkı Bey’in (sonradan sadrazam olan İbrâhim Hakkı Paşa) yardımıyla Chicago’da çıkarılması düşünülen Şikago Sergisi gazetesine girdi ve altı ay boyunca bu resimli gazeteyi çıkardı. Ubeydullah Efendi’nin Osmanlı Devleti’nin diplomat ve memurlarından bu kadar yakın ilgi görmesi de vatanını siyasî sebeplerle terkettiği yolundaki iddiayı çürütmektedir. Serginin kapanmasının ardından 1893 sonlarında New York’ta bir lokanta işletmeye kalkışan Ubeydullah Efendi, on beş günlük bir tecrübeyi zararla kapatınca bu defa Washington’da açılan şekerleme ürünleri sergisine katıldı. Burada bir Âzerî’nin New York’ta imal ettiği keten helvası ve lokum gibi ürünleri satıp ticarete başladı; ardından Pittsburg ve Cincinnati şehirlerinde aynı işi sürdürdü. Bu arada Meksika ve Küba’ya geçti. Burada yaldızlı tellerden bilezik gibi basit takılar yaparak pazarlarda işporta tezgâhında satmaya çalıştı. Kendi ifadesine göre Amerika’da iki buçuk yıl kalan Ubeydullah Efendi 1895 yılının sonlarında oradan ayrılıp İngiltere’nin Liverpool şehrine geldi. Altı ay kadar kaldığı bu şehirde Din ve Dünya adlı risâlesini neşretti (10 Haziran 1896). Bu risâlede şer‘î düzen yerine ikame edilen ve devrin aydınlarınca kendisinden çok şey beklenen Kānûn-ı Esâsî’yi eleştirdi. Liverpool’da geçirdiği günleri yazılarında “şimdiye kadar geçen ömrümün en güzel hâtıralarını hâvi kısım” diye nitelendirmiştir. Bu şehirde Cem‘iyyet-i İslâm adlı kuruluşa devam etti ve muhtemelen Hintli bir müslüman olan Abdullah Guvilyam’ın Hilâl gazetesine yazılar yazdı. Kalküta’da neşredilen Cebel-i Metîn adlı gazetede Madraslı bir papazın iddialarına cevaben Akıl yahut Âhir Zaman Peygamberi adıyla bir risâle kaleme aldı (1897).

1897 yılı ortalarında Ubeydullah Efendi üçüncü defa Paris’tedir. Paris’teki Osmanlı Sefâreti’nin yazışmalarından onun İstanbul’a dönüş için çareler aradığı anlaşılmaktadır. Paris büyükelçisi Sâlih Münir Bey’den dönüş parası alarak Sofya üzerinden İstanbul’a doğru yola çıktı ve bazı sebeplerle uzunca bir süre Filibe’de kaldı. O tarihlerde Osmanlı Devleti’ne bağlı prenslik statüsü taşıyan Bulgaristan, hem İstanbul’a yakın olmak hem de Abdülhamid yönetiminin etkisinden uzak kalmak isteyen Ubeydullah Efendi için uygun bir ortam oldu. Sofya ve Filibe’de basılan Türkçe gazeteler sansür dışında kalıp İstanbul’a rahatça sokulabilmekteydi. Ubeydullah Efendi burada İbrâhim Nazmi, Kurrezâde Mehmed ve İmam Mehmed İzzet’le birlikte bir şirket kurarak kitap neşrine başladı ve 1898 yılı başında Doğru Yol adıyla bir gazete çıkardı, ancak gazete kendi ifadesine göre üç sayı yayımlanabildi. Gazetede İstanbul’un öfkesini celbedecek bir neşriyat yapmadığı bir yıl sonra İstanbul’a geçmesinden anlaşılmaktadır. Ubeydullah Efendi maceraperest tabiatının sevkiyle, bu defa Güney Afrika’da Transvaal bölgesinde İngilizler’in Boerler karşısında zafer kazanması üzerine bazı Türk aydınlarıyla birlikte İngiliz Büyükelçiliği’ne giderek tebriklerini sundu, hatta kraliçeye telgraf çekip İngiltere’ye karşı duydukları sempatiyi dile getirdiler. Fakat bu hareketi yönetim tarafından hoş karşılanmadı ve Hüseyin Siret, İsmâil Safa gibi arkadaşlarıyla beraber sürgüne gönderildi. XX. asrın ilk yıllarını Tâif’te geçiren Ubeydullah Efendi 1905’te Cidde Limanı’ndan bir vapurla Mısır’a kaçtı; burada eski dostları Ahmet Kemal (Akünal), Hüseyin Siret ve daha sonraları Abdullah Cevdet’le buluştu. Onun Abdullah Cevdet’le dostluğunun eskiye dayandığı anlaşılmaktadır. Ubeydullah Efendi ilk iş olarak Geçit isimli bir risâle neşretti. Bu risâlede II. Abdülhamid’in cuma selâmlığında suikasta uğramasından söz edilerek bombayı cesaretsiz Jön Türkler’in değil Ermeniler’in atmış olabileceği ileri sürülmektedir. Fakat Mısır’da yaşayan Jön Türkler Uçurum adlı risâlede bu iddiayı reddetmişlerdir. Ubeydullah Efendi, bu arada Filibe’de yayımladığı Doğru Yol’u yeniden çıkarmak istediyse de bundan Doğru Yol değil Doğru Söz adlı gazete doğdu. Bu arada Refik Bey el-Azm’ın Kıvâm-ı İslâm adlı eserini Türkçe’ye tercüme etti. 1324 Ramazanında (1906) Mısır’da basılan eser için uzunca bir mukaddime yazdı ve İslâm’ın günlük meselelerini tartıştı.

Daha sonra Avrupa’ya geçen Ubeydullah Efendi’nin 1908 Temmuzunda Berlin’de olduğu bilinmektedir. Meşrutiyet’in ilânı üzerine hemen İstanbul’a dönerek Osmanlı Meclis-i Meb‘ûsanı’na Aydın’dan mebus seçildi. 1909’da İngiltere’ye resmî bir ziyarette bulunan Talat Paşa başkanlığındaki parlamento heyetinde yer aldı. İttihat ve Terakkî Fırkası siyasetinin yürütülmesi amacıyla kurulan el-ǾArab gazetesini neşretti ve 1910 yılında kaleme aldığı Islâh-ı Medâris-i Kadîme ile dönemin önemli gündem konusu olan medreselerle ilgili tartışmalara katıldı. 1912 seçimlerinden önce Kime Rey Verelim? adıyla bir risâle yazarak İttihat ve Terakkî’nin propagandasını yaptı, Anadolu’da seçim çalışmalarına fiilen katıldı ve bu yüzden muhaliflerin tenkitlerine hedef oldu. Tarihe “sopalı seçimler” diye geçen 1912 seçimlerinde İçel’den mebus seçildi. Birkaç ay çalışabilen bu meclisin feshinden sonra 14 Mayıs 1914’te bu defa İzmir mebusu olarak meclise girdi. Ubeydullah Efendi’nin bu iki seçim arasında geçen bir buçuk yıl zarfında İstanbul’da bulunduğu sanılmaktadır. 1912 yılı sonlarında Karadağ savaşı münasebetiyle dârülfünun talebelerinin hükümet aleyhine düzenlediği protestolardan sorumlu tutularak tevkif edilenler arasında yer aldı. I. Dünya Savaşı’na katılan Osmanlı Devleti’nin cihad ilân edip İslâm milletlerini ittifaka çağırması üzerine Ubeydullah Efendi böyle bir


görevle Afganistan’a gönderildi. Seyahati esnasında Tahran, İsfahan, Yezd, Kirman gibi şehirlerde konferanslar verdi. Bu sırada İngilizler’e esir düştüğü ve ardından kaçıp bir müddet Hindistan’da yaşadığı bilinmektedir. Gerek savaş içindeki faaliyetleri gerekse Alman yanlısı olarak tanınması sebebiyle Ubeydullah Efendi 29 Mayıs 1919’da Malta’ya sürüldü ve 30 Mayıs 1921 tarihinde İtalya’nın Toronto Limanı’nda salıverildiği güne kadar sürgünde kaldı. Malta’dan dönünce konferanslarına devam etti. Onun Hilâfet ve Millî Hâkimiyet başlıklı kitapta (Ankara 1923) “Hilâfet-i Sahîha” başlıklı bir makalesi görülmektedir. Bu yıllarda İstanbul’da bulunduğu ve arzuhalcilik dahil çeşitli işler yaparak geçimini sağladığı tahmin edilmektedir.

Abdülhak Hâmid ve Salah Cimcoz’un ısrarıyla Amerika hâtıralarını yazmaya karar veren Ubeydullah Efendi, 1925-1926’da Resimli Gazete’de “Yaşadığım Günlerin Hesabına Ait Dağınık Yapraklar” başlığı altında hâtıralarını kaleme aldı. 1926 Ekiminde İstanbul’da muhtemelen Beyoğlu evlendirme memuru iken “Müslümanlığa Göre Bir Erkek Dört Karı Alabilir mi?” adıyla bir makale neşretti. Renkli şahsiyeti ve ıslahatçı fikirleriyle Cumhuriyet döneminde de dikkatleri çekti; 1931 yılından itibaren dört ve beşinci dönemlerde Beyazıt mebusu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. 11 Ağustos 1937’de İstanbul Beşiktaş’ta Esat Efendi’nin konağında öldü ve Zincirlikuyu Asrî Mezarlığı’nda defnedildi. Kabri Abdülhak Hâmid’in mezarının yanındadır. Hiç evlenmemiş olan Ubeydullah Efendi maceracı mizacı, seyahate düşkünlüğü, zaman zaman değişen siyasî meşrebi, dinî meseleler hakkında takındığı değişken tavrı sebebiyle sıkça eleştirilmiştir. Birkaç roman oluşturacak derecede renkli ve hareketli hayatı onun en anlamlı eseri sayılabilir. Din ve Dünya (Liverpool 1896), Liverpool Hâtıratı-Akıl yahut Âhir Zaman Peygamberi (Filibe 1897), Geçit (Mısır 1905), Kıvâm-ı İslâm (tercüme, Mısır 1906), Islâh-ı Medâris-i Kadîme (İstanbul 1910), Kime Rey Verelim? (İstanbul 1912), Oruç (İstanbul 1924), Müslümanlığa Göre Bir Erkek Dört Karı Alabilir mi Alamaz mı? (İstanbul 1924) adıyla bazı risâleler kaleme alan Ubeydullah Efendi’nin bizzat neşrettiği ve yazı yazdığı gazete ve dergiler şunlardır: Hâver (İstanbul 1884), Şikago Sergisi (Chicago 1893), Sada (Paris 1897), Doğru Yol (Filibe 1898), el-ǾArab (İstanbul 1909), Şûrâ-yı Ümmet (İstanbul 1909), Hak Yolu (İstanbul 1910, Aka Gündüz ile birlikte). Ubeydullah Efendi’nin bazı hâtıraları Ömer Hakan Özalp tarafından Malta, Afganistan ve İran Hatıraları adıyla yayımlanmıştır (İstanbul 2002).

BİBLİYOGRAFYA:

Mehmed Ubeydullah, “Yaşadığım Günlerin Hesabına Dair Dağınık Yapraklar”, Resimli Gazete, 24.10.1925 - 10.4.1926; Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi (Devre: 1, İçtima Senesi: 3), Ankara 1986, I, 414-419; Refik Halid [Karay], Kirpinin Dedikleri, İstanbul 1336, s. 40; Ahmed İhsan [Tokgöz], Matbuat Hâtıralarım: 1888-1923, İstanbul 1930, I, 59; Halid Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl, İstanbul 1936, I, 165; M. Necmettin Deliorman, Meşrutiyetten Önce Balkan Türkleri: Makedonya Şarkî Rumeli Meseleleri-Hudud Harici Türk Gazeteciliği, İstanbul 1943, s. 118-119; Gövsa, Türk Meşhurları, s. 388; Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Ankara 1953, III/1, s. 350; Ahmed Bedevî Kuran, Osmanlı İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Millî Mücadele, İstanbul 1956, s. 135; Asaf Tugay, Saray Dedikoduları ve Bazı Mâruzat, İstanbul 1963, s. 87-100; Cemal Kutay, Siyasî Mahkumlar Adası: Malta, İstanbul 1963, s. 238; Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Konya 1966, I, 425-426; Münevver Ayaşlı, İşittiklerim, Gördüklerim, Bildiklerim, İstanbul 1973, s. 51; Hüseyin Cahit Yalçın, Siyasal Anılar (haz. Rauf Mutluay), İstanbul 1976, s. 264; Bilâl N. Şimşir, Malta Sürgünleri, İstanbul 1976, s. 110, 125; Şemsettin Kutlu, Eski İstanbul’un Ünlüleri, İstanbul 1978, s. 133-134; Ali Kemal, Ömrüm (haz. Zeki Kuneralp), İstanbul 1985, s. 81; M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889-1902), İstanbul 1985, I, 113; Ahmet Turan Alkan, Sıradışı Bir Jön Türk: Ubeydullah Efendi’nin Amerika Hatıraları, İstanbul 1989; Vatan Müdâfiilerine, [baskı yeri ve tarihi yok], s. 63; Bulgaristan’da Türk Basını, [baskı yeri ve tarihi yok], s. 71; Sabih Alaçam, “Sen Klu Vakasının İçyüzü”, Yenigün, 13.5.1939, s. 10; Kudret Sinan [Şemsettin Kutlu], “XIX. Yüzyıl Amerikasında Bir Türk: Ubeydullah Efendi’nin Amerika Hatıraları”, Hayat Tarih Mecmuası, II/ 10, İstanbul 1971, s. 77-82; Dündar Akünal, “Gericiliğin Karşısında Bir Medreseli: Ubeydullah”, Cumhuriyet, 25.10.1987, s. 2.

Ahmet Turan Aklan