UKBE b. EBÛ MUAYT

(عقبة بن أبي معيط)

Ebü’l-Velîd Ukbe b. Ebî Muayt b. Ebî Amr b. Ümeyye el-Ümevî (ö. 2/624)

Hz. Peygamber’in azılı düşmanlarından.

Dedesi Emevîler’in atası Ümeyye b. Abdüşems’in oğlu Ebû Amr’dır. Ukbe, İslâmiyet’in doğuşundan önce Mekke’nin zenginleri ve ileri gelenleri arasında yer alıyordu. Abdullah b. Mes‘ûd’un, çocukluğunda sürülerine çobanlık yaptığı bilinmektedir. İslâm’ın ilk günlerinden itibaren Resûl-i Ekrem’in azılı düşmanlarından oldu; onu davetten vazgeçirmeye ve yeni müslüman olanları dinlerinden döndürmeye çalışan en etkili liderlerden biri, hatta kötülükte en şiddetli davrananı (eşka’l-kavm) diye anılıyordu. Resûlullah’a komşu idi ve onun kapısının önüne pislik atıyordu. Nitekim Hz. Peygamber iki kötü komşunun arasında bulunduğunu (Ebû Leheb ve Ukbe), onların pislik getirip kapısının önüne attıklarını söylemiştir. Bir defasında Ukbe sepetindeki pisliği dökerken Resûl-i Ekrem’in halası Ervâ’nın oğlu Tuleyb b. Umeyr onu görmüş ve sepeti elinden alıp kafasına çarpmıştı. Kureyş’in sekiz zındığı arasında sayılan Ukbe b. Ebû Muayt (İbn Habîb, s. 161), Nadr b. Hâris ile birlikte Resûlullah hakkında bilgi edinmek için yahudi âlimleriyle görüşmek üzere Yesrib’e (Medine) gönderildi. Yahudi âlimleri onlara Hz. Muhammed’e Ashâb-ı Kehf, Zülkarneyn ve ruh hakkında soru sormalarını, eğer bunlara cevap verirse kendisine inanıp uymalarını tavsiye ettiler. Resûl-i Ekrem, Mekke’ye dönen ve bir grup müşrikle beraber yanına gelen Ukbe ve Nadr’ın bu üç sorusunun cevabını bir gün sonra vereceğini bildirdi, fakat “inşallah” demeyi unuttu. Beklediği vahiy gelmeyince müşrikler aleyhinde konuşmaya başladı ve Resûlullah büyük bir sıkıntıya düştü. On beş gün sonra, “Allah izin verirse demedikçe hiçbir şey için şu işi yarın yapacağım deme” meâlindeki âyetlerin (18/23-24) yer aldığı Kehf sûresi nâzil oldu (İbn Kesîr, IV, 133).

Hz. Peygamber’in en şiddetli düşmanı olarak tanınan Übey b. Halef (Belâzürî, I, 147) yakın dostu Ukbe b. Ebû Muayt’ın


Resûl-i Ekrem’le oturup konuştuğunu, hatta bazı söylentilere göre onu yemeğe davet ettiğini ve yemeğinden yemesi için şehadet getirdiğini duymuştu. Ukbe’nin İslâm’ı kabul ettiğini düşünerek çok öfkelenen Übey ona, “Eğer gidip Muhammed’i açıkça inkâr etmez ve yüzüne karşı hakarette bulunmazsan seninle asla konuşmayacağım” dedi. Bunun üzerine Ukbe, Resûlullah’a bu çirkin hareketi yapmaktan çekinmedi. Furkān sûresinde, “O gün zalim kimse ellerini ısırıp şöyle der: ‘Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim! Çünkü Kur’an bana gelmişken beni ondan saptırdı’. Şeytan insanı yüzüstü bırakıp rezil eder” meâlindeki âyetlerin (25/ 27-29) Ukbe hakkında indiği bildirilmektedir (İbn Kesîr, IV, 220-221).

Başka bir gün Ukbe b. Ebû Muayt, Kâbe’nin yanında namaz kılmakta olan Resûl-i Ekrem’in üzerine secdeye gittiği sırada Ebû Cehil’in teşvikiyle yeni doğuran devenin etenesini (döl eşi, meşîme) attı (Buhârî, “Śalât”, 21; “Menâķıbü’l-enśâr”, 29). Bir defasında da Abdullah b. Amr b. Âs’ın müşriklerin Hz. Peygamber’e yaptığı en ağır işkence olarak gördüğü saldırıyı gerçekleştirdi. Kâbe’nin yanında namaz kılan Resûlullah’ın yanına gitti ve secdeye vardığı esnada elbisesini boynuna dolayarak onu boğmaya çalıştı. Bunu gören Hz. Ebû Bekir, “Rabbinizden size deliller getiren bir kimseyi ‘Rabbim Allah’tır’ dediği için öldürecek misiniz?” diyerek ona engel oldu (Buhârî, “Feżâǿilü aśĥâbi’n-nebî”, 5). Resûl-i Ekrem, Ukbe’nin kendisini sürekli tâciz etmesi üzerine önde gelen bazı müşriklerin adını da zikrederek şöyle beddua etmişti: “Allahım! Kureyş’ten olan bu topluluğun yaptıklarını sana arzediyorum. Ebû Cehil b. Hişâm’ı, Utbe b. Rebîa’yı, Şeybe b. Rebîa’yı, Ukbe b. Ebû Muayt’ı, Ümeyye b. Halef’i sana havale ediyorum” (Buhârî, “Cizye”, 21). Bir defasında bu kişilerin de içinde bulunduğu yedi kişiye bedduada bulundu ve İbn Mes‘ûd’un bildirdiğine göre bunların tamamı Bedir Savaşı’nda öldürüldü (Müsned, I, 393, 397). Peygamberliğin onuncu yılında Ebû Tâlib’in ölümü üzerine müşrikler Resûl-i Ekrem’e yapmakta oldukları eziyetleri arttırdılar. O sırada Benî Hâşim’in büyüğü sayılan Ebû Leheb, kız kardeşlerinin ısrarıyla Resûlullah’ın himayesini üzerine almak zorunda kaldı. Ancak Ukbe b. Ebû Muayt ile Ebû Cehil onu tahrik ederek kararından vazgeçirdiler. Diğer taraftan Hz. Peygamber’in, ağır hakaretlerinden dolayı Ukbe’ye, “Seni Mekke dağlarının dışında yakalarsam öldüreceğim” dediği ve Bedir Savaşı hazırlıkları esnasında bu sözleri hatırlayan Ukbe’nin savaşa gitmek istemediği nakledilmektedir.

Resûl-i Ekrem’e karşı hazırlanan ve onu hicrete mecbur eden suikast esnasında akşam evini saranlar arasında Ukbe de yer almıştı (İbn Sa‘d, I, 228). Müslümanlara karşı olan düşmanlığını hicretten sonra da sürdüren Ukbe, Mekke dışında yakalandığı takdirde öldürüleceğine dair rivayete rağmen orduya katılmakta tereddüt gösterenleri ikna etmeye çalıştı. Nitekim yaşlılığı ve aşırı şişmanlığı sebebiyle savaşa gitmek istemeyen Ümeyye b. Halef’i ikna etmek amacıyla içinde ateş ve öd ağacı bulunan bir kapla yanına gidip ona korkak olduğunu ve kadınlara benzediğini söylemiş, buhur sürmesini tavsiye ederek tahrik etmiştir. Bunun üzerine Ümeyye’nin hazırlanıp orduya katıldığı bildirilmektedir. Ukbe, Ebû Cehil ve Nadr b. Hâris ile birlikte Bedir’e katılmakta gönülsüz davranan Hakîm b. Hizâm’ı da ikna etmişti. Bedir Savaşı’ndaki çatışmalar sırasında Ukbe b. Muayt’ı ensardan Abdullah b. Seleme esir aldı. Esirlere karşı iyi davranılmasını emreden Hz. Peygamber onlardan sadece ikisini, Ukbe b. Ebû Muayt ile Nadr b. Hâris’i kendisine ve ashabına yaptıkları işkenceler yüzünden ölüme mahkûm etti. Esirlere yapılan muamelenin kendisine de uygulanmasını isteyen ve diğer esirler öldürülmediği halde kendisinin niçin öldürülmek istendiğini soran Ukbe’ye Resûlullah’ın, “Küfrün ve Allah’a, resulüne düşmanlık ve iftiraların dolayısıyla” veya “yüzüme karşı hakaret etmen sebebiyle” dediği, öldürüldüğü takdirde çocuklarına kimin bakacağını sorması üzerine de “ateş” cevabını verdiği nakledilmiştir. Ukbe b. Ebû Muayt, Irkuzzubye’de yahut Safrâ mevkiinde Âsım b. Sâbit veya Hz. Ali tarafından öldürüldü.

Hz. Osman’ın babası Affân b. Ebü’l-Âs’ın ölümünden sonra Ukbe, Hz. Osman’ın annesi Ervâ bint Küreyz ile evlenmiş, Ervâ’dan Velîd, Umâre, Hâlid, Ümmü Külsûm, Ümmü Hakîm ve Hind adlarında altı çocuğu dünyaya gelmiş, anneleriyle birlikte çocukların hemen hepsi İslâmiyet’i kabul etmiştir. Bunlardan Mekke döneminde müslüman olan Ümmü Külsûm, Hudeybiye Antlaşması’nın ardından şehir dışındaki bahçelerine gitme bahanesiyle Mekke’den uzaklaşmış ve Medine’ye hicret etmiştir. Peşinden giden iki kardeşi, Hudeybiye Antlaşması’nın Mekke’den Medine’ye kaçanların iade edilmesini gerektiren şartına göre kardeşlerini geri götürmek istemiş, ancak Hz. Peygamber, antlaşmada sadece erkek mültecilerden söz edildiğini ve kadınların antlaşma kapsamında bulunmadığını söyleyerek onu iade etmemiştir. Bu sırada Mümtehine sûresinin, Medine’ye hicret ederek müslüman olduğunu söyleyen kadınların samimiyetleri denendikten sonra müşriklere iade edilmemesini emreden onuncu âyeti inmiştir. Ukbe’nin oğlu Velîd, Hz. Osman zamanında Kûfe valiliği yapmıştır. Onun soyundan gelenlerin hemen hemen tamamının fetihlerden sonra Irak ve el-Cezîre’de yerleştiği kaydedilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, I, 393, 397; İbn İshak, es-Sîre, s. 125-126, 182-183, 192; Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 36, 37, 82, 114, 138, 148; İbn Hişâm, es-Sîre, I, 300-301, 361, 416, 571, 610, 643-644, 708; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, I, 165, 200-202, 211, 228; II, 18, 23; III, 150; VIII, 45; Mus‘ab b. Abdullah ez-Zübeyrî, Nesebü Ķureyş (nşr. E. Lévi-Provençal), Kahire 1953, s. 138-147; İbn Habîb, el-Muĥabber, s. 153, 157-158, 161, 174, 478-479; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 74, 155, 237, 319, 575; Belâzürî, Ensâb, I, 124-125, 131, 137-138, 147-148, 291-292, 297; IX, 343-349; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), II, 333, 425, 430, 459, 466; İbn Hazm, Cemhere, s. 114-115; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 72, 74, 79, 117, 130; III, 72; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Cîze 1417-18/1997, IV, 80-81, 113-114, 117, 132-133, 220-221, 335; V, 60, 186-189; Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, II, 461-462, 573-574; IV, 36, 97; M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi: Hz. Muhammed (a.s.) ve İslâmiyet, Mekke Devri, İstanbul 1977, I, 183-188, 235-236, 293; II, 54, 143, 146-147; Sa‘d Yûsuf Mahmûd Ebû Azîz, Ricâl ve nisâǿ mübeşşerûne bi’n-nâr enzelallāhü fîhim Ķurǿân, Kahire, ts. (Mektebetü’t-Tevfîkıyye), s. 310-317; G. Levi Della Vida, “Ümeyye”, İA, XIII, 99-100.

İsmail Yiğit