ÜKEYDİR b. ABDÜLMELİK

(أكيدر بن عبد الملك)

Ükeydir b. Abdilmelik b. Abdilcin el-Kindî es-Sekûnî (ö. 12/633)

Dûmetülcendel’in Hz. Peygamber dönemindeki hıristiyan yöneticisi.

Yemenli Kinde kabilesinin Sekûn kolundandır. Kuzey Arabistan’da Hicaz-Suriye kervan yolu üzerinde, günümüzde Cevf bölgesinde yer alan Dûmetülcendel adlı eski bir ticaret merkezinin yöneticisiydi. “Ükeydiru Dûme / Sâhibü Dûme” diye de anılır. Hz. Peygamber diğer yöneticilerle birlikte Ükeydir’e de İslâm’a davet mektubu gönderdi. Abdülmelik b. Ükeydir, babasına Resûl-i Ekrem’in mektup yolladığını, fakat o sıralarda mührü bulunmadığı için mektubu tırnağı ile mühürlediğini söylemiştir (İbnü’l-Esîr, III, 509). Medineli münafıklarla iş birliği yapan ve müslümanlara karşı bir tehdit oluşturan Ükeydir’i etkisiz hale getirmek için 9 (630) yılında Tebük Gazvesi öncesinde Hâlid b. Velîd kumandasında 420 kişilik bir süvari birliği Dûmetülcendel’e gönderildi; Hâlid b. Velîd onu esir alarak Resûlullah’ın huzuruna getirdi.

Ükeydir’in Hz. Peygamber’le görüştükten sonra İslâm’ı kabul edip etmediğine, dolayısıyla sahâbî sayılıp sayılmayacağına dair kaynaklarda farklı bilgiler yer almaktadır. Ebû Abdullah İbn Mende, Ebû Nuaym el-İsfahânî ve Hatîb el-Bağdâdî gibi âlimler onun Resûl-i Ekrem’in huzurunda müslüman olduğunu, kendisine ipek elbise / kaftan / cübbe hediye ettiğini, dolayısıyla sahâbeden sayılması gerektiğini söylemektedir. Buna karşılık Ükeydir’in Resûlullah’ın vefatından sonra irtidad ettiği, hatta onun hiçbir zaman İslâm’ı benimsemediği kaydedilmektedir. Belâzürî ile İbn Hacer el-Askalânî ise Hz. Peygamber’in huzuruna çıkarıldığında İslâmiyet’i kabul ettiğini, isteği üzerine kendisine bir eman mektubu verilerek memleketine geri gönderildiğini, ancak Resûl-i Ekrem’in vefatı üzerine zekât vermeyerek irtidad ettiğini, Hâlid b. Velîd’in Irak seferinden Dımaşk’a dönerken Hz. Ebû Bekir’in emriyle onu öldürdüğünü, bu sebeple Ükeydir’in sahâbeden sayılmaması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Mecdüddin İbnü’l-Esîr, Ükeydir’in Müslümanlığı benimsediğine dair bilginin doğru olmadığını söylemekte, bu rivayetin Resûlullah’ın Ükeydir’e verdiği eman mektubunda onun İslâm’ı kabul ettiğini, putlardan vazgeçtiğini, Dûmetülcendel’de Hâlid b. Velîd ile namaz kılıp zekât verdiğini ileri süren Vâkıdî’ye dayandığını söylemektedir (İbn Hacer, I, 127). İzzeddin İbnü’l-Esîr de kardeşi Mecdüddin’in görüşüne katılarak Ükeydir üzerine seriyye gönderildiğini, onun Hz. Peygamber’e hediye vermekle birlikte İslâmiyet’i benimsemediğini, bu konuda siyer âlimleri arasında ihtilâfın bulunmadığını kaydetmekte, Ükeydir’in Resûl-i Ekrem ile barış antlaşması yaptıktan sonra Dûmetülcendel’e döndüğünü, Hz. Ebû Bekir devrinde cizye vermeyince Hâlid b. Velîd’in tekrar oraya yollandığını ve Ükeydir’in öldürüldüğünü belirtmektedir (Üsdü’l-ġābe, I, 135).

Neticede İslâm tarihi kaynakları ve siyer kitaplarında Ükeydir’in Ebû Bekir’in emriyle Hâlid b. Velîd tarafından 12 (633) yılında öldürüldüğü zikredilir. Bununla birlikte onun Resûlullah zamanında yine Hâlid tarafından öldürüldüğüne (Hassân b. Sâbit, II, 78) yahut Hz. Peygamber’le yaptığı antlaşmayı bozması üzerine Hz. Ebû Bekir veya Ömer tarafından Hîre’ye sürgün edildiğine dair şâz rivayetler de vardır (İbn Hacer, I, 125). Muhammed Hamîdullah kaynaklarda nakledilen eman mektubunun sıhhatinden şüphe etmekte, özellikle bu mektupta yer alan eski nesillerin şan ve şerefine dair düzmece cümlelerin asıl metne sonradan katılmış olabileceğini ileri sürmektedir (İslâm Peygamberi, I, 533). Kaynaklarda, Ükeydir’in yakalanması için Resûlullah’ın Hâlid b.Velîd kumandasında 420 kişilik bir seriyyeyi gönderirken Hâlid’e, “Sen onu kalenin dışında yabani sığır avlarken bulacaksın” dediğine ve Ükeydir’in yabani sığır avlarken yakalandığına dair bir rivayet de yer almaktadır (Müttakī el-Hindî, X, 582-584).

Ükeydir’in Resûl-i Ekrem’e altın sırmalı, ipek karışımı bir kaftan hediye ettiği, o sıralarda ipek elbise giymeyi henüz yasaklamamış olan Resûlullah’ın onu giydiği, bunu gören sahâbenin kaftana imrenmesi üzerine Hz. Peygamber’in onlara Sa‘d b. Muâz’ın cennetteki mendillerinin bundan daha güzel olduğunu söylediği, ardından kaftanı Hz. Ali’ye yahut Ömer’e verdiği, onu satarak parasından faydalanmalarını veya hanımlar arasında paylaştırmalarını istediği belirtilmektedir (Müsned, I, 130; III, 111, 121, 122, 133, 206, 207, 234, 238; Buhârî, “Hibe”, 28; Müslim, “Libâs”, 18, “Feżâǿilü’ś-śaĥâbe”, 127; Tirmizî, “Libâs”, 3; Ebû Dâvûd, “İmâre”, 30; Nesâî, “Zînet”, 88). Ükeydir’in hediye ettiği kaftanı önce Resûl-i Ekrem’in kabul etmediğine, onun


tekrar Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek, “Yâ Resûlellah! Hediyemizin kabul edilmemesi bize pek ağır gelir, lutfen kabul et!” demesi üzerine kaftanı aldığına dair rivayeti değerlendiren âlimler Ükeydir’in Hz. Peygamber’e “Yâ Resûlellah” diye hitap etmesinden onun İslâm’ı benimsediği sonucunu çıkarmışlardır (Müttakī el-Hindî, XV, 477). Ancak Nevevî, çeşitli kaynaklara dayanarak Ükeydir’in İslâmiyet’i kabul ettiğini ileri sürmenin büyük hata olduğunu, onun gibi bir mürtedin sahâbe arasında zikredilmemesi gerektiğini kaydetmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, I, 130; III, 111, 121-122, 133, 206, 207, 234, 238; Hassân b. Sâbit, Dîvân (nşr. Velîd Arafât), Beyrut 1974, II, 78; Vâkıdî, el-Meġāzî, III, 1025-1030; İbn Hişâm, es-Sîre, IV, 169-170; Belâzürî, Fütûĥu’l-büldân, Kahire 1901, s. 68-70; Ebû Nuaym el-İsfahânî, MaǾrifetü’ś-śaĥâbe (nşr. M. Râzî b. Hâc Osman), Medine-Riyad 1408/1988, III, 29-31; İbn Hazm, Cemhere, s. 429; Hatîb el-Bağdâdî, el-Esmâǿü’l-mübheme (nşr. İzzeddin Ali es-Seyyid), Kahire 1405/1984, s. 23-24; İbn Asâkir, Târîħu Dımaşķ (Amrî), IX, 198-204; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), I, 135; III, 509; Nevevî, Tehźîb, I, 124-125; Zehebî, Târîħu’l-İslâm: el-Meġāzî, s. 257, 258, 645-647; Safedî, el-Vâfî, IX, 349-350; İbn Hacer, el-İśâbe, I, 125-127; II, 431; Müttakī el-Hindî, Kenzü’l-Ǿummâl, X, 582-590; XV, 477; Ziriklî, el-AǾlâm, I, 345; Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 533, 564-574; a.mlf., el-Veŝâǿiķu’s-siyâsiyye, Beyrut 1403/1983; Ahmet Güner, “Dûmetülcendel”, DİA, X, 1-2; M. Lecker, “Ukaydir b. ǾAbd al-Malik”, EI² (İng.), X, 784.

Mustafa Ertürk