ÜMMÜ’l-HAYR bint SAHR

(أمّ الخير بنت صخر)

Ümmü’l-Hayr Selmâ bint Sahr b. Âmir el-Kureşiyye (ö. 13/634 [?])

Hz. Ebû Bekir’in annesi, sahâbî.

Adından çok künyesiyle tanınır. Annesi Huzâa kabilesinden Ümeyme bint Ubeyd’in kızıdır. Ümmü’l-Hayr müslümanlar henüz Dârülerkam’da iken İslâm’ı benimsedi ve Hz. Peygamber’e biat etti. Kocası Ebû Kuhâfe’nin İslâmiyet’e girişi ise Mekke’nin fethine kadar gecikti. Kaynaklarda adı genellikle Hz. Ebû Bekir’in hayatı içinde zikredilir. Nitekim onun müslüman olması hikâyesi de aslında Ebû Bekir’le ilgilidir. Buna göre Hz. Ebû Bekir, müslümanların henüz kırk kişiye bile ulaşmadığı bir dönemde insanları İslâm’a davet etmek için Kâbe’nin yanında bir konuşma yapmış, ancak aralarında Utbe b. Rebîa’nın da bulunduğu müşriklerin saldırısına uğrayarak öldüresiye dövülmüştür. Bu olay üzerine kendinden geçen Ebû Bekir kabilesi Benî Teym mensuplarınca, hayatından ümit kesilmiş bir durumda evine taşındıktan sonra babası ve akrabaları ölüp ölmediğini anlamak için onu konuşturmaya çalıştılar. Ancak akşama kadar baygın kalan Hz. Ebû Bekir’in ayıldığında ilk söz olarak, “Resûlullah iyi mi?” deyince ona öfkelendiler ve bakımını annesi Ümmü’l-Hayr’a bırakarak yanından ayrıldılar. Hz. Ebû Bekir, annesi kendisine bir şeyler yedirip içirmeye çalışırken o Resûl-i Ekrem’in ne durumda olduğunu öğrenmek için ısrar ediyordu. Ümmü’l-Hayr da, “Arkadaşının durumunu bilmiyorum” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir annesinden, Hz. Ömer’in daha önce İslâm’a giren kız kardeşi Ümmü Cemîl Fâtıma’nın yanına gitmesini ve ondan Hz. Peygamber’in durumunu sormasını istedi. Ümmü Cemîl’in evine giden Ümmü’l-Hayr ona, Ebû Bekir’in Muhammed’in nasıl olduğunu öğrenmek istediğini söyledi. Müslümanlığını gizlemek zorunda kalan ve Ümmü’l-Hayr’ın müşrikler tarafından gönderilmiş olabileceğinden endişelenen Ümmü Cemîl, “Ben senin ne oğlunu ne de Muhammed’i tanırım, fakat istersen seninle birlikte oğlunun yanına gelebilirim” deyince birlikte eve geldiler. Hz. Ebû Bekir, Ümmü Cemîl’e Resûl-i Ekrem’in durumunu sorduğunda Ümmü Cemîl henüz müslüman olmayan Ümmü’l-Hayr’a bakarak, “Annen duyacak” dedi. Ancak Hz. Ebû Bekir ondan dolayı endişelenmemesini söyledi, o da Resûlullah’ın iyi olduğunu ve Dârülerkam’da bulunduğunu bildirdi. Hz. Ebû Bekir de annesine Hz. Peygamber’i görmek istediğini ve onu görmeden hiçbir şey yiyip içmeyeceğini bildirdi; Ümmü’l-Hayr ve Ümmü Cemîl kendisini geceleyin Resûl-i Ekrem’in yanına götürdüler. Hz. Ebû Bekir onu gördükten sonra, “Ya Resûlellah! O fâsığın yüzümde açtığı yaradan başka bir şeyim yok. Bu kadın benim annem Ümmü’l-Hayr’dır ve bana daima iyi bir annelik yapmıştır. Sen onu Allah yoluna çağır ve kendisi için dua et. Belki senin duanın bereketiyle Allah onu cehennem ateşinden kurtarır” dedi. Hz. Peygamber de annesi için duada bulundu ve kendisini İslâm’a davet etti; Ümmü’l-Hayr orada müslüman oldu.


Hicret izni çıktıktan sonra diğer müslümanlarla birlikte Medine’ye gittiği anlaşılan Ümmü’l-Hayr’ın (Ahmed Halîl Cum‘a, I, 324-325) hayatının daha sonraki safhaları hakkında bilgi yoktur. Ancak Hz. Ebû Bekir, Ümmü’l-Hayr ve Ebû Kuhâfe’den önce vefat ettiği için ikisinin ona mirasçı olduğu, Ümmü’l-Hayr’ın da Ebû Bekir’den birkaç ay sonra ve Ebû Kuhâfe’den birkaç ay önce vefat ettiği bilinmektedir. Ümmü’l-Hayr aynı zamanda Hz. Ebû Bekir hakkındaki duasıyla tanınmaktadır. Ebû Bekir’den önceki çocukları doğum sırasında veya küçük yaşta öldüğünden Ümmü’l-Hayr, Ebû Bekir’i doğurduktan sonra Kâbe’ye yönelmiş ve, “Allahım, bu çocuğu ölümden âzat edip (atîk) bana bağışla!” diye yakarmıştır. Hz. Ebû Bekir’in “Atîk” lakabıyla anılmasının sebeplerinden biri de annesinin duasında onun için bu kelimeyi kullanmasıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, III, 169-171; Dûlâbî, el-Künâ ve’l-esmâǿ, Beyrut 1403/1983, s. 6; Taberânî, el-MuǾcemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd el-Selefî), Beyrut, ts. (Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), I, 51-54; İbn Abdülber, el-İstîǾâb, IV, 446-447; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (nşr. Halîl Me’mûn Şîhâ), Beyrut 1418/1997, V, 442-443; İbn Hacer, el-İśâbe, IV, 447; Ahmed Halîl Cum‘a, Nisâǿ min Ǿaśri’n-nübüvve, Beyrut 1412/1992, I, 319-326.

Habil Nazlıgül