URFA MEVLEVÎHÂNESİ

XVIII. yüzyılda Urfa’da kurulan Mevlevî tekkesi.

Mevlevîhânenin ne zaman ve kimin tarafından inşa edildiği kesin olarak bilinmemektedir. 1650 yıllarında Urfa’yı ziyaret eden Evliya Çelebi’nin mevlevîhâneden bahsetmemesi muhtemelen bu tarihte mevcut bulunmadığını göstermektedir. Mevlevîhâneye dair en eski arşiv kaydı 1172 (1758) yılına aittir. Bu kayıttan Abdülkerim Efendi adlı birinin 1118’de (1706) mevlevîhâne vakfına ilk mütevelli olarak tayin edildiği anlaşılmaktadır. 1912 yılında postnişin olan Seyyid Ahmed Dede Efendi, Konya çelebisine gönderdiği 29 Kânunuevvel 1327 (11 Ocak 1912) tarihli mektupta mevlevîhânenin vakfiyesinin bulunmadığını ve kuruluş tarihinin bilinmediğini, ilk bânisinin Hacı İbrâhim Ağa, ikinci bânisinin Urfa Valisi Dârendeli Hüseyin Paşa olduğunun rivayet edildiğini bildirmektedir. 1135’te (1722-23) paşa rütbesine yükseltilerek Urfa valiliğine tayin edilen ikinci bâni Dârendeli Hüseyin Paşa, Karameydan mevkiinde 1141 (1728-29) yılında Hüseyin Paşa Camii’ni yaptırmıştır. Bu cami ile aynı yıllarda inşa ve tamir edilen Hizanoğlu Camii ve mevlevîhâne benzer mimari özelliklere sahiptir. Üç yapının da sekiz kasnaklı, tromplu, tek kubbeli kare planlı şemalarından ve benzer taş işçiliğinden hareketle mevlevîhânenin de 1141 (1728-29) yılında inşa edildiği ve aynı ustaların elinden çıktığı söylenebilir. Ancak Hüseyin Paşa ve Hizanoğlu camilerinden farklı olarak mevlevîhânenin semâhânesi yalnız semâhâne olarak tasavvur


edildiğinden son cemaat yeri, minaresi ve minberi bulunmamaktadır.

Seyyid Ahmed Dede Efendi’nin mevlevîhâne tarihiyle ilgili verdiği bilgilerle arşiv kayıtlarına göre mevlevîhânenin meşihatında bulunan postnişinler şunlardır: Ali Haydar Dede Efendi, ilk bânisi Hacı İbrâhim Ağa’nın oğlu Hacı Sıddîk Dede Efendi, Muhammed Dede Efendi, Bâkî Dede Efendi, Sâlih Dede Efendi, Yûsuf Dede Efendi, Konyalı Osman Dede Efendi ve babası Abdülhamid Dede Efendi (ö. 1874), Abdülhamid Dede’nin oğlu Seyyid Ahmed Dede Efendi (ö. 1912), Abdülhamid Dede’nin diğer oğlu Mustafa Dede Efendi, Seyyid Ahmed Dede Efendi’nin oğlu Hüseyin Hüsâmeddin Dede Efendi, Ahmed Dede’nin diğer oğlu Hasan Vahab (Döner) Dede Efendi (ö. 1956). Seyyid Ahmed Dede Efendi’nin postnişin olduğu 1874-1912 yıllarında çekilen üç kartpostal resminde mevlevîhânenin son dört postnişini bir arada görülmektedir.

Mevlânâ Müzesi Arşivi’nde mevcut 6 Kânunuevvel 1327 (19 Aralık 1911) tarihli tamir keşfine ekli krokide (zarf nr. 68/45) mevlevîhânenin yaklaşık 1300 m²’lik bir arsa üzerine oturduğu ve 23 × 29,30 m. ölçüsünde çift havuzlu dikdörtgen planlı bir bahçe etrafında düzenlendiği görülmektedir. Bahçenin güneyinde 14 × 14 m. ölçüsündeki semâhâne ile onun batısına bitişik üstte iki oda ve bir salonu olan “L” planlı bir harem dairesi; bahçenin Hamam caddesine bakan kuzeyinde altta vakıf dükkânları, üstte bir salon, dört hücre ve 4,6 × 8,7 m. ölçüsünde bir şeyh odası olan selâmlık dairesi; bahçenin doğusunda Hamam caddesi üzerindeki vakıf dükkânlarına bitişik cümle kapısından girilen Bahçe sokağı ile 5,5 × 4 m. ölçüsünde hâmûşân; bahçenin batısı duvarla kapalı olup kuzeydoğu ve güneybatı köşelerinden merdivenlerle çıkılan, “gezenek” adı verilen bir üst gezi alanı yer alıyordu. Aynı yıl tertip edilen masârif cetvelinde çarşıda ve dergâhın alt katında bulunan kırk yedi küçük dükkân ile Urfa’daki üç küçük bağbahçenin icarlarından oluşan mevlevîhânenin geliri 19.742 kuruş, gideri 19.743 kuruş olarak belirtilmiştir. Semâhâne harem dairesi ve hücreleriyle yıkılmaya yüz tutmuş, külliyenin krokisi ve tamir edilecek mekânlar ve masrafları tek tek çıkarılarak tamiri için 78.914 kuruş gerektiği tesbit edilmiştir.

Bu tarihte harap durumda bulunan mevlevîhânenin tamiri için çok uğraşıldığı halde tamirat gerçekleştirilememiştir. Tekkelerin kapatılmasıyla kaderine terkedilen mevlevîhânenin semâhâne dışında kalan bölümleri yıkılarak yerlerine baraka tipi dükkânlar inşa edilmiş, bahçesi sebze-meyve haline dönüştürülmüştür. Şanlıurfa’nın ticaret merkezi olan Pınarbaşı mahallesi Kunduracı Pazarı’nın doğusundaki çarşı içerisinde yer alan semâhâne kırk yılı aşkın bir süre sebze hali esnafı ve belediye tarafından depo olarak kullanıldıktan sonra 1973’te restoratör-mimar Mehmet Yılmaz Önge’nin yaptığı projeyle bir taş mihrap, minber ve asma kat kadın mahfili eklenerek Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından camiye dönüştürülmüş ve Mevlevîhâne Camii adıyla hizmete açılmıştır. 2003-2006 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce geniş bir çevre düzenlemesi ve restorasyon yapıldığı sırada binanın cephelerine bitişik dükkânlar ve sebze hali kaldırılıp etrafı temizlenmiş, sadece batıdaki eski taş Kasaplar Çarşısı, Mevlevîhâne Çarşısı adıyla kalmıştır. Zamanla dolan dış zemini yaklaşık 0,50 m. kadar kazılarak yapı ortaya çıkarılmış, güney ve doğu cephelerinin etrafı açılıp meydan düzenlemesi yapılmıştır. Meydanın etrafına oturma alanları, zemin kodunun altında dilimli havuzlar ve cami girişinin önüne camekânlı kısım eklenmiştir. Semâhâne plan ve üslûp bakımından Şanlıurfa’da 1141 (1728-29) yılında inşa edilen Hüseyin Paşa ve Hizanoğlu camilerine benzer. Cami oldukları için bu iki yapının son cemaat yeri, minaresi ve taş minberi vardır. Yalnız bir semâhâne şeklinde tasavvur edildiğinden mevlevîhânenin son cemaat yeri, minaresi ve minberi bulunmamaktadır.

Kesme taştan yapılan, 13,95 × 13,95 m. ölçüsündeki kare planlı kübik yapı 2,2 m. yüksekliğinde ve 12,2 m. çapında tromplu sekizgen bir kasnak ve 10 m. çapında bir kubbeyle örtülüdür. 1973 onarımında kurşun kaplama taklidi olarak beton sıvanan kubbenin üzerine cümle kapısının üstüne benzeyen destarlı Mevlevî sikke motifli taş alem konmuş, kubbe kasnağının dört yönündeki pencere boşluklarına dikdörtgen petekli beton dışlık ve alçı içlik pencereler takılmıştır. Semâhânenin kübik alt kısmının 6,5 m. yüksekliğindeki profilli saçak silmesinin altında üçlü veya koç boynuzu biçiminde düzenlenmiş, yerlilerin “serçe yuvası” dediği mukarnas dizisiyle çevrilidir. Giriş (kuzey) cephesinin ortasında 3,3 m. genişliğinde, 5,2 m. yüksekliğinde ve 20 cm. derinliğinde üç merkezli sivri kemerli bir çıkıntı içinde üstü basık kemerli tepe penceresi olan sade, sövesiz, çift kanatlı cümle kapısı yer alır. Kemerin orta diliminin sivri ucu değişik sivri tepeli, taştan yontulmuş destarlı bir Mevlevî sikkeyle taçlandırılmıştır. Cümle kapısının iki yanında 1,85 m. genişliğinde ve 4,20 m. yüksekliğinde üç merkezli sivri kemerli birer niş içinde altlı-üstlü olarak yerleştirilmiş dikdörtgen birer pencere ile bir tepe penceresi, doğu ve batı cephelerinde üç, kıble cephesinde iki nişli pencere bulunur. Mihrap cephesinde yer alan kıble eyvanı üçgen şeklinde dışa taşkındır. Alınlıkları boş bırakılmış pencereler 1973’te iki kanatlı ahşap doğrama halinde restore edilip büyük alt pencerelerin önüne lokma demirli parmaklıklar takılmıştır.

Cümle kapısı ve harimin döşemesi öndeki taş zeminden yaklaşık 50 cm. düşük kaldığından dışarıdan 11 × 11 m. kare planlı harime birkaç basamakla inilip girişteki 2,2 m. derinliğindeki ahşap asma mahfilin altından geçilerek girilir. Asma mahfile kapı boşluğunun 1 m. kalınlığındaki yan duvarları içinden on bir basamaklı birer merdivenle çıkılır. 1973’teki onarımdan önce bu mahfil yıkıldığı için sadece


duvar kiriş yuvaları ve merdivenler mevcut iken restorasyonda on dört direğin taşıdığı 11 × 2,2 m. ölçüsünde bir ahşap asma mahfil yerleştirilmiş, mahfilin alt katının önüne beş Bursa kemerli ve korkuluklu, üstü sikkeli babalar ve üç dilimli kemerli deseni olan yüksek kafeslerle kapatılmış, alt kat mahfiline ise ortası göbekli, baklavalı desenli çıtakârî konstrüksiyonlu tavanlar yapılmıştır. 1925’ten önce burada da bir mahfil mevcuttu ve alt katı seyirci için, üst katı mutrip için kullanılıyordu.

Mihrap cümle kapısının tam karşısında derin sivri kemerli bir eyvan niş içinde yer alır. 1973 onarımından önce resim ve rölöve çizimlerinde, semâhânenin güney cephesinde üçgen çıkıntı yapan 1,5 m. derinliğinde ve 3,5 m. genişliğindeki kıble eyvanında, önünde üç küçük yuvarlak basamağı bulunan 50 cm. yüksekliğinde bir taş seki görülmektedir. Sekinin arkasındaki duvarın ortasında bir sıra serçe yuvası mukarnaslı bordürle çevrilmiş, 2,3 × 2,1 m. ölçüsünde dikdörtgen mihrap, üstünde sivri kemerli uzun, mazgal penceresi gibi bir tepe penceresi yer alıyordu. Mihrabın ortasında iki sütunçenin taşıdığı bir sivri kemer vardı ve kemerin içi niş şeklinde oyulmamıştı. Bu ilginç eyvan sekisi Meŝnevî dersi ve semâ mukabelesi sırasında şeyhin oturmasına mahsus olup selâmların başında ve sonunda basamakla inilen ve çıkılan bir tür post kubbesi şeklindeydi. Ancak 1973 onarımında semâhâne camiye dönüştürülürken bu istisnaî mevlevîhâne mimari detayı ortadan kaldırılıp yerine sekisiz-basamaksız bir eyvan içerisinde döşemeye kadar inen, silme çerçeveli mukarnas bordürle kuşatılmış, derin, beş kenarlı nişi olan bir taş mihrap yontulup yanına bir minber yerleştirilmiştir. Kare mekânın üstü sekiz geniş sivri kemerle çevrilidir. Kubbeye geçişi sağlayan trompların kemerlerinin sonundaki yastıklarında birer üçgen grup serçe yuvası mukarnasıyla nihayetlenir. Bu tromplu kemer sırasından sade kasnaklı bir kubbeye geçilir. Kubbe kasnağının dört yönündeki alçı pencere ve mihrap, cümle kapısı ve ön cephenin dört tepe penceresiyle alt sıra on büyük pencere semâhâneyi iyi aydınlatır. Cephelerdeki Suriye Memlük tesirli üç dilimli kemerler, saçak silme mukarnasları ve destarlı Mevlevî sikkesiyle harimdeki mukarnas süsleme detaylarının dışında semâhâne tezyinat bakımından oldukça sadedir.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, İrade-Dahiliye, nr. 4881 (28 M 1261 / 1845); nr. 20350 (2 R 1278 / 1861); BA, İrade-Meclis-i Vâlâ, nr. 20350; BA, Cevdet-Evkaf, nr. 19689; VGMA, Diyarbakır Muhasebe Defteri, nr. 491, s. 374, sıra 65 (Mevlevîhâne Vakfı şahıs kaydı H. 1172 / M. 1758 tarihli); nr. 63.01./2 (Urfa-Mevlevîhâne dosyası); nr. B.02.1. VGM.0.10.00/133762 (Şanlıurfa Merkez Mevlevîhâne Camii Rölövesi ve Restorasyon Projeleri); Şanlıurfa Şer‘î Sicilleri, nr. 207 (1629-1631 yılları arası); nr. 227, s. 427, 585 (1303 / 1886 tarihli); Konya Mevlânâ Müzesi Arşivi, zarf nr. 50/3 (29 Kânunevvel 1327 tarihi kısa tarihçe hakkında mektup); zarf nr. 50/4 (16 Teşrînievvel 1327 tarihli vâridât cetveli); zarf nr. 68/44; zarf nr. 68/45 (6 Kânunuevvel 1327 tarihli tamir keşfi ve haritası); zarf nr. 90’da 12 belge; Mahmut Karakaş, Şanlıurfa Kitabeleri, Şanlıurfa 1985, s. 25-26, 54; a.mlf., Şanlıurfa Evliya ve Âlimleri, Şanlıurfa 1996, s. 4, 57, 207; a.mlf., “Şanlıurfa’da Mevlevîlik”, GAP Gezgini, sy. 2, Şanlıurfa 2006, s. 58, 60, 61; Mehmet Alper, Urfa’nın Mekânsal Yapısı, Türk-İslam Mimarisindeki Yeri ve Önemi (doktora tezi, 1987), İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü; A. Cihat Kürkçüoğlu, Ruha’dan Urfa’ya: 1780-1980, Ankara 1990, s. 102-103; a.mlf., Şanlıurfa Camileri, Ankara 1993, s. 56-57; a.mlf., “Urfa Mevlevihanesi”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sy. 2, Konya 1996, s. 303-310; Ş. Barihüda Tanrıkorur, Türkiye Mevlevîhânelerinin Mimarî Özellikleri (doktora tezi, 2000), SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, II, 184-193; III, 128-134, çz. XI.1-6, rs. XI.1-16; Sezai Küçük, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, İstanbul 2003, s. 290-292; Süreyya Eroğlu, “Urfa Mevlevihanesi (Tarihçesi, Mimarisi, Restorasyon Öncesi ve Sonrası)”, Uluslararası Düşünce ve Sanatta Mevlâna Sempozyumu Bildirileri, Konya 2006, s. 1083-1093; İlhan Palalı, “Urfa Mevlevihanesi ve Urfa’da Mevlevilik”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Uluslararası Mevlâna ve Mevlevîlik Sempozyumu, Bildiriler, 26-28 Ekim 2007, Şanlıurfa, ts., II, 371-377; Osman Öksüzoğlu - M. Mercan Özkan, “Şanlıurfa Mevlevîhânesi ve Şanlıurfa Mevlevîhânesi’nde Yapılan Dinî Musiki İcralarının Lâ Dinî Musiki İcralarına Yansıması”, Dünyada Mevlâna İzleri Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, Konya 2010, s. 395-411; Ziya Kazıcı, “Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Urfa’daki Vakıf Hizmetleri”, MÜİFD, sy. 5-6 (1993), s. 96.

Ş. Barihüda Tanrıkorur