URMEVÎ, Tâceddin

(تاج الدين الأرموي)

Ebû Abdillâh Tâcüddîn Muhammed b. Hüseyn el-Urmevî (ö. 653/1255)

Şâfiî fıkıh usulü âlimi.

Hayatına dair yeterli bilgi yoktur. Doğum tarihi bilinmemekle beraber Bağdat’ta seksen yaşını aşmış olarak vefat ettiğine dair rivayetten hareketle 570 (1174-75) yılı civarında dünyaya geldiği söylenebilir. Ölümüyle ilgili 655 ve 656 gibi tarihler de verilmesine rağmen 653 (1255) yılında vefat ettiği görüşü ağırlık kazanmaktadır. Azerbaycan’ın (bugün İran’ın kuzeybatı kesiminde bulunan) Urmiye (Urûmiye) şehrinde doğduğu ve ilk öğrenimini orada tamamladığı sanılmaktadır. Babasının adını Hasan şeklinde kaydedenler varsa da doğrusu Hüseyin’dir. Tâceddin el-Urmevî eski ve yeni bazı kaynaklarda aynı nisbeyi taşıyan başka âlimlerle, özellikle Fahreddin er-Râzî’nin el-Maĥśûl’ünü et-Taĥśîl adıyla ihtisar eden Konya Kadısı Sirâceddin el-Urmevî, el-Maĥśûl’ü şerheden Kazasker Muhammed b. Hüseyin el-Urmevî el-Mısrî ve Kadı Ebü’l-Fazl Muhammed b. Ömer el-Urmevî ile karıştırılır. Urmevî’nin Fahreddin er-Râzî’nin önde gelen talebeleri arasında yer aldığı ve hocasının görüşlerini en iyi onun bildiği (Bedreddin ez-Zerkeşî, IV, 580), mütekellim ve münazarada maharetli olduğu söylenir. Ancak Râzî’ye nerede ve ne kadar süreyle öğrencilik yaptığı, başka hangi âlimlerden ders aldığı bilinmemektedir. Adları kaydedilen birkaç öğrencisi arasında en meşhuru el-Maĥśûl’e şerh yazan Muhammed b. Mahmûd el-İsfahânî’dir. Ondan ders alanlardan biri de Bağdat Müstansıriyye Medresesi’nde nahiv hocası olan Cemâleddin İbn Ayâz en-Nahvî’dir (Zehebî, s. 73; Urmevî’nin Nahvî’den okuduğu şeklindeki ifade [Safedî, XII, 212] bir müstensih hatası olmalıdır).

Urmevî, günümüze ulaşan tek eseri el-Ĥâśıl mine’l-Maĥśûl’ü (nşr. Abdüsselâm Mahmûd Ebû Nâcî, I-II, Bingazi 1994) Ebû Hafs Ömer b. Sadrüşşehîd el-Vezzân’ın isteği üzerine telif ettiğini belirtir (el-Ĥâśıl, I, 226-227). Bu zat hakkında kaynaklarda bir bilgiye ulaşılamamakla birlikte kendisi, Rey şehrinde Selçuklular döneminden itibaren Şâfiî mezhebinin reisliğini üstlenen ve önemli resmî görevlerde bulunan Vezzân ailesine (Sem‘ânî, V, 596; İbnü’s-Salâh, II, 558) mensup bir âlim olmalıdır. Bu durumda Urmevî’nin bir süre Rey’de kaldığı ve eserini Rey’in 617’de (1220) Moğollar tarafından tahribinden önceki bir tarihte orada yazdığı neticesi çıkarılabilir. Nitekim eserin 614 yılı Zilhicce ayında (Mart 1218) tamamlandığına dair kayıt da bunu desteklemektedir (Keşfü’ž-žunûn, II, 1615). Muhtemelen Moğol istilâsı yüzünden Rey’den ayrılıp Bağdat’a giden Urmevî’nin vefatına kadar bu şehirde kaldığı anlaşılmaktadır. Dönemin Abbâsî kumandanlarından Şerefeddin İkbâl eş-Şerâbî 628’de (1231) Bağdat’ta kendi adıyla anılan (Şerâbiyye, İkbâliyye, Şerefiyye) bir medrese yaptırdı ve Urmevî’yi buraya müderris tayin etti (Nâcî Ma‘rûf, s. 149, 161-165). Büyük itibar görüp müreffeh bir hayat yaşayan Urmevî yirmi beş yıl kadar bu medresede ders verdi, öldüğünde Cüneyd-i Bağdâdî’nin kabrinin bulunduğu Şûnîziyye Mezarlığı’na defnedildi. Kâtib Çelebi’nin kendisinden kadı olarak bahsetmesine (Keşfü’ž-žunûn, II, 1615) ve bir doktora tezi hazırlayıp eserini tahkik eden Abdüsselâm Mahmûd Ebû Nâcî’nin herhangi bir kaynak göstermeden onun kadılık yaptığını söylemesine (el-Ĥâśıl, neşredenin girişi, I, 72) rağmen daha eski kaynaklarda müderrislik dışında herhangi bir görev aldığına dair bilgiye rastlanmamaktadır. Kaynaklarda Urmevî’nin el-Ĥâśıl dışında başka bir eserinin adı geçmez. Ancak Fahreddin er-Râzî’nin er-Risâletü’l-kemâliyye fi’l-ĥaķāǿiķi’l-ilâhiyye adlı Farsça eserini Arapça’ya çevirdiği nakledilir (İbn Ebû Usaybia, s. 470). Fürûa dair bir eser yazıp yazmadığı bilinmemekle beraber İbn Kayyim el-Cevziyye onun yeminle ilgili bir meseledeki görüşünü aktarır (İǾlâmü’l-muvaķķıǾîn, III, 79).

Urmevî, Râzî’nin el-Maĥśûl’ü üzerine yapılan ilk çalışmalardan biri olan el-Ĥâśıl’da eseri özünü ve mânaları ihlâl etmeden lafız cihetinden özetlediğini, sadece metinde çokça tekrar edilen veya çok az ihtiyaç duyulan meseleleri çıkardığını, bunların da on kadar mesele olduğunu, delillerden en açık ve itirazlardan da en kuvvetli olanlarını seçip diğerlerine yer vermediğini söyler (I, 227). Eser incelendiğinde el-Maĥśûl’ün başlıklarının ve içeriğinin genellikle korunduğu, “fıkıh bablarının zabtı” (I, 223-227) gibi bazı fasılların hazfedilmesi, başlıklarda ve meselelerde bazı tasarruflar dışında üslûp ve şekil açısından ciddi bir değişikliğe gidilmediği görülür. Urmevî bazı yerlerde eserde kaydedilen görüşlerin kimlere ait olduğunu açıklar, bazı yerlerde de görüş sahiplerinden tanınmış kişileri hazfedip daha az bilinenleri bırakır (örnek için krş. el-Maĥśûl, VI, 73-89; el-Ĥâśıl, II, 1022-1030). Urmevî’nin el-Maĥśûl üzerine yapılan diğer ihtisar ve şerh çalışmalarına nisbetle eserdeki görüşlere daha sadık kaldığı ve tenkit amacı gütmediği söylenebilir. Râzî’nin görüşünü eleştirdiği veya getirdiği delillerin zaafına işaret ettiği yerler de bulunmakla birlikte bunlar sayıca çok azdır (el-Ĥâśıl, II, 1049). el-Ĥâśıl kendisinden sonraki birçok usulcüye kaynaklık etmiş ve bu eseri esas alan çalışmalar yapılmıştır. Beyzâvî’nin Minhâcü’l-vüśûl’ünün ana kaynağı el-Ĥâśıl’dır. Necmeddin et-Tûfî, Telħîśü’l-Ĥâśıl adıyla bir eser yazdığını bizzat ifade eder (Şerĥu Muħtaśari’r-Ravża, III, 199, 426; ayrıca bk. Abdullah Muhammed el-Habeşî, III, 1566). Mâlikî fakihi Şehâbeddin el-Karâfî’nin öğrencilerinden İbn Râşid el-Kafsî Nuħbetü’l-vâśıl fî şerĥi’l-Ĥâśıl, Muhammed b. Muhammed b. Abdünnûr el-Himyerî et-Tûnisî Taķyîd kebîr Ǿale’l-Ĥâśıl adıyla birer eser kaleme almışlardır (son iki eser için bk. Burhâneddin İbn Ferhûn, s. 417-418, 419; Abdullah Muhammed el-Habeşî, III, 1566). Bunların dışında Şemseddin Muhammed b. Mahmûd el-İsfahânî’nin el-Kâşif’i ve Sübkî’nin el-İbhâc’ı gibi sonraki usul eserlerinde ona birçok atıf yapılır. el-Maĥśûl ve üzerine yapılan ihtisar çalışmalarını karşılaştırmalı olarak ele alan İsnevî’nin Nihâyetü’s-sûl adlı eseri, el-Ĥâśıl’ın benzer eserlerle ve Beyzâvî’nin Minhâc’ı ile mukayesesi bakımından önemli değerlendirmeler içerir.

BİBLİYOGRAFYA:

Tâceddin el-Urmevî, el-Ĥâśıl mine’l-Maĥśûl fî uśûli’l-fıķh (nşr. Abdüsselâm Mahmûd Ebû Nâcî), Bingazi 1994, I, 226-227, 450; II, 1022-1030, 1049; ayrıca bk. neşredenin girişi, I, 2-220; Sem‘ânî, el-Ensâb (Bârûdî), V, 596; Fahreddin er-Râzî, el-Maĥśûl (nşr. Tâhâ Câbir Feyyâz el-Alvânî), Riyad 1399-1401/1979-81, I, 223-227; VI, 73-89; İbnü’s-Salâh, Ŧabaķātü’l-fuķahâǿi’ş-ŞâfiǾiyye (nşr. Muhyiddin Ali Necîb), Beyrut 1413/1992, II, 558; İbn Ebû Usaybia, ǾUyûnü’l-enbâǿ, s. 470; Sirâceddin el-Urmevî, et-Taĥśîl mine’l-Maĥśûl (nşr. Abdülhamîd Ali Ebû Züneyd), Beyrut 1408/1988, neşredenin girişi, I, 69-70; Muhammed b. Mahmûd el-İsfahânî, el-Kâşif Ǿani’l-Maĥśûl fî Ǿilmi’l-uśûl (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd - Ali M. Muavvaz), Beyrut 1419/1998, I, 130, 132, 242, 250, 258, 456, 460; II, 248, 367; III, 32, 493-494, 503-504, 520 vd.; Tûfî, Şerĥu Muħtaśari’r-Ravża (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Beyrut 1409/1989,


III, 199, 426; Zehebî, Târîħu’l-İslâm: sene 681-690, s. 72-73; İbn Kayyim el-Cevziyye, İǾlâmü’l-muvaķķıǾîn (nşr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d), Beyrut 1973, III, 79; Takıyyüddin es-Sübkî - Tâceddin es-Sübkî, el-İbhâc fî şerĥi’l-Minhâc, Beyrut 1404/ 1984, I, 20, 54, 75, 145, 244, 331; II, 123; III, 149, 174, 228, 245, 246; Safedî, el-Vâfî bi’l-vefeyât (nşr. Ahmed el-Arnaût - Türkî Mustafa), Beyrut 1420/2000, II, 261; IV, 180; XII, 212; İsnevî, Ŧabaķātü’ş-ŞâfiǾiyye, I, 451-452; a.mlf., Nihâyetü’s-sûl, I, tür.yer.; Bedreddin ez-Zerkeşî, el-Baĥrü’l-muĥîŧ (nşr. M. M. Tâmir), Beyrut 1421/ 2000, IV, 580; Burhâneddin İbn Ferhûn, ed-Dîbâcü’l-müźheb (nşr. Me’mûn b. Muhyiddin el-Cennân), Beyrut 1417/1996, s. 417-418, 419; İbn Haldûn, Muķaddime, Beyrut 1984, s. 455; İbn Kādî Şühbe, Ŧabaķātü’ş-ŞâfiǾiyye, II, 120, 200; Keşfü’ž-žunûn, II, 1615; İbnü’l-İmâd, Şeźerât (Arnaût), V, 406; Nâcî Ma‘rûf, el-Medârisü’ş-Şerâbiyye bi-Baġdâd ve Vâsıŧ ve Mekke, Kahire 1397/1977, s. 149, 161-165; Abdullah Muhammed el-Habeşî, CâmiǾu’ş-şürûĥ ve’l-ĥavâşî, Ebûzabî 1425/2004, III, 1566.

Tuncay Başoğlu