ÜSRÛŞENE

(أسروشنة)

Ortaçağ’da Mâverâünnehir’de eyalet ve bu eyalet içinde yer alan tarihî bir şehir.

Günümüzde bir kesimi Özbekistan, bir kesimi Tacikistan’da kalan Üsrûşene bölgesinin (Üşrûşene, Sürûşene, Şürûsene, Üşrûsene, Üstrûşene) tarihine dair bilgiler Büyük İskender’in bölgeye geldiği milâttan önce IV. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Çin kaynaklarına göre Üsrûşene milâttan önce II. yüzyılın ortalarında Tayuan eyaletinin bir parçasıydı. Ortaçağ’da ise müstakil eyaletti. Mâverâünnehir sınırları içerisinde kalan bölgenin (Hudûdü’l-âlem, s. 76) batısında Semerkant, doğusunda Fergana ve Pamir bölgesi, kuzeyinde Fergana’nın bir bölümü ve Şâş, güneyinde Kiş, Çagāniyân, Şûmân, Vaşcird ve Reşt bulunuyordu. Bu dönemde bölge Çin kaynaklarında Doğu Cha’o (Su-tui-şa-na) adıyla anılmaktadır. İslâm coğrafyacıları Üsrûşene’yi toprakları tarıma elverişli, su kaynakları bakımından zengin, bol ve çeşitli meyve ağaçlarının yetiştiği bir yer şeklinde tasvir etmektedir.

Erken dönem İslâm coğrafyacılarından Ya‘kūbî, Üsrûşene’yi hem geniş ve büyük bir bölge hem de bir şehrin adı (el-Büldân, s. 125) olarak zikreder, İbn Havkal (Śûretü’l-arż, s. 503) ve İstahrî ise (Mesâlik, s. 325) sadece bir bölge diye gösterir ve burada bir şehrin bulunmadığını söyler. İbn Hurdâzbih, sonraki müelliflerin aksine güneydeki Buttem dağları ve çevresini Üsrûşene’den ayrı bir bölge halinde kaydeder. Üsrûşene emîrlerinin Afşin, Buttem hâkimlerinin “Zü’n-na‘na‘a” unvanını taşıdığını belirtir (el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 40). Buttem bölgesi muhtemelen Sâmânîler döneminde Üsrûşene’ye dahil olmuştur. Buttem dağlarından bol miktarda altın, gümüş, zaç (sülfirik asit) ve nişadır (amonyak) çıkarılırdı. Özellikle nişadır çıkarılması son derece güç ve o dönemde nâdir bulunan bir madendi.

Ortaçağ’da bölgenin merkezi 10.000 nüfusa sahip Üsrûşene (Bencikes, Bûncikes) şehriydi (Strange, s. 474) ve Bâbüla‘lâ ile Bâbülmedîne adlı iki kapısı vardı. Şehri kuşatan surlar Zâmîn, Mersemende, Nûckes ve Kehlâbâz adı verilen kapılarla rabazlara açılırdı. Kanalların üzerinde bunların taşıdığı sularla çalışan değirmenler vardı. Ĥudûdü’l-Ǿâlem’de büyük ve zengin bir şehir olarak tanıtılan Üsrûşene’nin harabeleri günümüzde Tacikistan sınırları içindeki Ura-Tepe (Ora-Tübe) şehrinin yaklaşık 25 km. güneybatısında yer almaktadır. Zâmîn, Dîzek (Cîzek), Sabat, Harkāne, Nûckes, Mersemende, Ersubaniket, Fağkes bölgenin diğer önemli şehirleriydi. Bunlardan Zâmîn, Fergana-Hucend yolu üzerinde olup İpek yolu güzergâhında yer almaktaydı. Dîzek şehrinin verimli tarım arazileri vardı. Soğuk iklimin hüküm sürdüğü Mersemende’de tarımdan çok ticaret gelişmişti. Çarşıların bulunduğu şehirde yılda bir defa kurulan panayır büyük bir ticaret hacmine sahipti. Bu panayırdan elde edilen gelir 100.000 dinarı geçmekteydi. Abbâsîler döneminde eyaletin vergisi 50.000 dirhem kadardı. Sâmânîler devrinde Üsrûşene hâkimleri Sâmânîler’e sembolik olarak yıllık 4 akçe gönderirlerdi. Kramer’e göre Üsrûşene adı Ortaçağ’ın sonlarına doğru artık kullanılmaz hale geldi (EI2 [İng.], X, 924). Yerli halkı İran kökenli olmasına rağmen tarihin en eski dönemlerinden itibaren Üsrûşene bölgesi Orta Asyalı kavimlerin ve özellikle Türkler’in idaresi altında kaldı, Türkler zaman içinde nüfus bakımından da ağırlık kazandı. İslâm fetihlerinin başladığı dönemde Üsrûşene’nin yönetimi Afşin unvanı taşıyan (Ya‘kūbî, Târîħ, II, 397) ve Türk soyundan gelen bir ailenin elindeydi.

Müslüman Araplar’ın Üsrûşene’ye ilgileri Selm b. Ziyâd (61/680-81) ve Kuteybe b. Müslim’in (93/711-12) gerçekleştirdiği seferlerle başladı. Saîd b. Amr el-Haraşî 104’te (722-23) Üsrûşene’de konakladı, halkıyla az bir şey karşılığında anlaşma yaptı (Taberî, VII, 7). Emevîler döneminin son Horasan ve Mâverâünnehir Valisi Nasr b. Seyyâr 121 (739) yılında bölgeyi kısmen itaat altına aldı, Afşin ailesi de kendisine bağlılık yemini etti. Abbâsîler devrinde Horasan Valisi Gassân b. Abbâd, Halife Me’mûn’un emriyle Yahyâ b. Esed’i 204’te (819) Üsrûşene valiliğine gönderdi. Ancak bölgenin tamamen İslâm hâkimiyetine girmesi 207’de (822) gerçekleşti. Afşinler, Abbâsîler’e bağlı olarak bölgeyi yönetmeye devam ettiler. Dârülharp sınırında yer almasından dolayı Üsrûşene eyaletinde 400 civarında müstahkem mevki bulunuyordu. Bölgeye gelen gazilerin ikameti için çok sayıda ribât yaptırılmıştı. Bunların en ünlüsü, Afşin Haydar b. Kâvûs tarafından inşa ettirilip giderleri için vakıflar tahsis edilen Hüdeysir Ribâtı idi. Üsrûşeneli askerler Halife Mütevekkil’in öldürülmesinde ve Müstain-Billâh’ın hilâfete geçmesinde önemli rol oynadılar. 280 (893) yılında Sâmânî topraklarına katılan Üsrûşene daha sonra Karahanlılar’ın hâkimiyeti altına girerek Buhara, Semerkant, Soğd ve Serahs gibi bir İslâmî ilimler merkezi haline getirildi; bunu Karahıtaylar, Moğollar, Timurlular, Özbekler ve Türkistan


hanlıkları egemenliği takip etti. Bu son dönemde bölgenin başlıca merkezleri durumundaki Ura-Tepe ve Cîzek şehirleri Buhara ve Hokand hanlıkları arasında sürekli ihtilâf konusu oldu. Ortaçağ’da Üsrûşenî nisbesiyle tanınan çok sayıda âlim yetişmiştir. Ebû Saîd el-Berdaî, Ebû Talha Hakîm b. Nasr, Ebû Saîd Yûnus b. Fazl, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Amr, Ebû Bekir Mutarrif b. Cumhûr, Hâmid b. Ebû Hâmid ve Hanefî fakihi Ebü’l-Feth Mecdüddin Muhammed b. Mahmûd bunlar arasında sayılabilir.

Bölge XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Çarlık Rusyası’nın hâkimiyetine girdi. 1866’da Ruslar ve Buhara Hanlığı arasında yapılan İrcar savaşının ardından Ura-Tepe ve Cîzek Ruslar tarafından işgal edildi. Bu dönemde Semerkant bölgesinin merkezi olarak bahsedilen Cîzek, Ura-Tepe ile birlikte 1868’de Rusya Türkistan Genel Valiliği’nin Zerefşan bölgesine bağlandı. Ruslar’a karşı örgütlenen yerel direniş sırasında Cîzek direnişin merkezi durumuna geldiyse de Ruslar ayaklanmayı kısa sürede kanlı bir şekilde bastırdılar (1916) ve bölgede egemenliklerini sağlamlaştırdılar. İsyanın bastırılmasının ardından Cîzek ve çevresine Rus göçmenleri yerleştirildi. 1917 Bolşevik İhtilâli’nden sonra Üsrûşene toprakları Özbekistan ve Tacikistan arasında paylaştırıldı. 1924’te yapılan paylaşıma göre Cîzek (147.260 [2010 tah.]) Özbekistan’ın sınırları içinde kalırken Ura-Tepe (57.361 [2010 tah.]) ve çevresi Tacikistan’a bırakıldı. 1991’de Sovyetler Birliği’nin parçalanmasının ardından aynı ayırım devam etti.

BİBLİYOGRAFYA:

Belâzürî, Futûĥu’l-büldân (nşr. M. J. de Goeje), Leiden 1866 → (Islamic Geography içinde, ed. Fuat Sezgin), Frankfurt 1413/1992, s. 422, 429-431; Ya‘kūbî, Târîħ, II, 397, 435; a.mlf., el-Büldân (nşr. M. Emîn Dannâvî), Beyrut 1422/ 2002, s. 125; İbn Hurdâzbih, el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 29, 38, 40, 207; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), VII, 7; ayrıca bk. İndeks; İstahrî, Mesâlik (de Goeje), s. 325-328; İbn Havkal, Śûretü’l-arż, s. 503-506; Hudûdü’l-âlem (trc. Abdullah Duman - Murat Ağarı), İstanbul 2008, s. 69, 71, 74; Makdisî, Aĥsenü’t-teķāsîm, s. 261, 265, 266, 277-278; Mücmelü’t-tevârîħ ve’l-ķıśaś (nşr. Muhammed Ramazânî), Tahran 1318 hş., s. 357-358; Sem‘ânî, el-Ensâb, I, 141-142; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (Cündî), I, 210; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, V, 107, 205; VI, 145, 383, 452, 511-513; VII, 279; IX, 158; G. le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, Cambridge 1905, s. 474-477; Hakkı Dursun Yıldız, İslâmiyet ve Türkler, İstanbul 1976, s. 91-103; a.mlf., “Abbasîler Devrinde Türk Kumandanları: el-Afşin Haydar b. Kâvûs”, TED, sy. 4-5 (1974), s. 1-22; Emel Esin, İslâmiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslâma Giriş, İstanbul 1978, s. 121, 160; Ramazan Şeşen, İslâm Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara 1985, bk. İndeks; V. V. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan (haz. Hakkı Dursun Yıldız), Ankara 1990, s. 180-183; Ömer Soner Hunkan, Türk Hakanlığı: Karahanlılar (766-1212), İstanbul 2007, s. 429, 435-436, 438-439, 442-443, 446, 456; Aydın Usta, Şamanizmden Müslümanlığa Türklerin İslamlaşma Serüveni (Sâmâniler Devleti 874-1005), İstanbul 2007, bk. İndeks; Faruk Sümer, “Abbasiler Tarihinde Orta Asyalı Bir Prens: Afşin”, TTK Belleten, LI/ 200 (1987), s. 651-665; J. H. Kramers, “Usrūshana”, EI² (İng.), X, 924-925.

Aydın Usta