ÜSTÂN

(استان)

İran’da idarî bölgelere verilen isim.

Pehlevîce “yer, mekân” anlamındaki evistâm (evistân) kelimesinden gelmektedir. “-istân” eki Farsça’da “zemistân” (kış), “tâ-bistân” (yaz) ve “gülistân” (gül bahçesi) örneklerinde olduğu gibi sonuna getirildiği isimlerden mekân ve zaman gösteren kelimelerin türetilmesi için kullanılır. Sâsânîler döneminde üstân ile kastedilen bölgelerin sınır ve kapsamları kesin şekilde bilinmemektedir. Ayrıca kelimenin ne zaman kullanılmaya başlandığı konusunda da bilgi yoktur. Ancak eski Farsça’dan ödünç alındığı sanılan Ermenice’deki üstânın kökeninin Helenistik döneme kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Sâsânîler devrinde üstân ve “şehristân” kelimelerinin kullanımında farklılık göze çarpmaktadır. Meselâ Pehlevîce Şehristânhâ-yi Îrân adlı risâlede Nîmrûz bölgesindeki İstahr’a şehristân denilirken Yâkūt el-Hamevî MuǾcemü’l-büldân’ın da bu yeri üstân olarak göstermektedir.

Sâsânî Hükümdarı I. Hüsrev zamanında ülke dört idarî bölgeye (kûset / kusteg) ayrılmıştı: Horasan (doğu), Hûrîrân (batı), Nîmrûz (güney) ve Âderpâdegân (kuzey, Azerbaycan). Her kustegin başında bir sipehbed veya merzübân bulunuyordu. Bu taksimat Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî’nin coğrafya kitabında da küçük farklılıklarla yer almaktadır. Bu dönemde İran’da nahiyeler üstânlara ayrılmıştı ve her birinin başında bir “üstândâr” bulunuyordu. Hükümdarın hazinesine ait mülklerden sorumlu olan üstândârlar merzübânlar gibi geniş yetkilere sahipti. Üstân, üstândârın başkanlığında Dîvân-ı Üstândârî adlı bir kurul tarafından yönetilirdi. Üstân ve üstândâr Süryânîce ve Keldânîce’ye de geçmiştir.

Üstân kelimesi bazı İslâm coğrafyacıları tarafından eski metinlerde olduğu gibi yer ve yerleşim yeri karşılığında kullanılmıştır. Bununla birlikte kaynaklarda kesin bir tanımına rastlanmamaktadır. Kelime Arapça’da ilk defa Irak’ın İslâm orduları tarafından fethinin ardından eski Sâsânî toprakları için Savâfîü’l-üstân şeklinde kullanılmıştır. Araplar üstâna Sâsânîler zamanındaki anlamından daha geniş bir anlam yüklemiştir. Eyalet olarak üstân, şehirleri içine alan geniş bir idarî bölgeyi kapsamaktaydı. Kelimenin Irak’taki karşılığı “kûre” idi. Hamza el-İsfahânî, İranlılar’ın kûreyi üstânın bir bölümü için kullandıklarını kaydederse de iki kelimenin aynı anlama geldiği anlaşılmaktadır. Yine İsfahânî’ye göre Fars bölgesi beş üstâna (istân) ve her üstân “rustâklar”a ayrılmaktaydı. X. yüzyılda kaleme alınan Arapça tarih kitaplarında ilk defa “rûyân üstândâr” unvanının yer aldığı görülmektedir. Paralar üzerinde de rastlanan bu unvanın Hazar bölgesindeki bazı mahallî hânedanlar tarafından kullanıldığı belirtilmektedir. Üstân kelimesi Abbâsîler döneminde vergilendirmeyle ilgili özel bir anlam kazanmış ve çiftçilerden alınan bir tür vergiyi karşılamıştır. Kelime bugün İran’da “eyalet” anlamına gelmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (nşr. F. Wüstenfeld), Tahran 1965, I, 40; Guy le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, London 1966, s. 79; V. G. Lukonin, “Politic, Social and Administrative Institutions: Taxes and Trade”, CHIr., II, 732-734; W. Madelung, “The Minor Dynasties of Northern Iran”, a.e., IV, 216, 219-220; M. G. Morony, Iraq After the Muslim Conquest, Princeton 1984, s. 129, 131, 536; C. E. Bosworth, “Ustān”, EI² (İng.), X, 927; Dihhudâ, Luġatnâme (Muîn), II, 1780; Ebü’l-Fazl Hatîbî, “Üstân”, DMBİ, VIII, 145-148.

Rıza Kurtuluş