VAHYÎ

(وحيى)

(ö. 1130/1718)

Divan şairi ve Halvetî şeyhi.

İstanbul’da doğdu. Adı Mehmed’dir. Kaynaklarda doğum tarihi bulunmamakla birlikte Ayvansarâyî’nin, “Altmış yaşında defnolunmıştur (1130)” sözünden (Vefeyât, vr. 6b) 1070’te (1660) doğduğu anlaşılmaktadır. Divanın British Museum’da bulunan nüshasının (Add., nr. 7934) unvan sayfasında bu tarih Ramazan 1070 (Mayıs 1660) olarak kayıtlıdır. Babası Balat Tekkesi şeyhliği yapan Seyyid Hasan Nûri Efendi, dedesi Eyüp türbedarı diye bilinen Sünbüliyye Âsitânesi şeyhi Seyyid Mehmed Eyyûbî Efendi’dir. Vahyî, babasının ölümü üzerine Muharrem 1100’de (Kasım 1688) Balat’taki Ferruh Kethüdâ Tekkesi şeyhliğine getirildi. Şevval 1125’te (Kasım 1713) Zâkirzâde Şeyh Abdülvehhâb Efendi’nin yerine Tophane’deki Kılıç Ali Paşa Camii’ne vâiz olarak tayin edildi. Zilkade 1127’de (Kasım 1715) Arapzâde Hasan Efendi’nin yerine Eyüp Sultan Camii’ne nakledildi ve Zilhicce 1128’de (Kasım-Aralık 1716) Sultan Selim Camii vâizliğine getirildi. 21 Şâban 1130’da (20 Temmuz 1718) vefat eden Vahyî’nin cenaze namazı Fâtih Camii’nde kılındıktan sonra Eğrikapı dışında babasının yanına defnedildi (Ayvansarâyî, vr. 6b). Ayvansarâyî onun bestelenmiş ilâhilerinin bulunduğunu söyleyip “Gönül olsun nevâlinle mutayyeb / Bizi lutfunla mesrûr eyle yâ rab” matlaını örnek verir (a.g.e., vr. 6b). Mehmed Süreyyâ’nın müfessir, muhaddis, şair ve ilâhici diye söz ettiği Vahyî (Sicill-i Osmânî, IV, 607) daha ziyade şeyhliğiyle tanınır. Sâlim tasavvuf eğitimini babasından aldığını kaydeder. Mehmed Tâhir onu “nâzımlığı ile meşhur vecd ve hal sahibi bir zat” olarak tanıtır (Osmanlı Müellifleri, III, 428). Mehmed Nazmi Efendi’nin kızı ile evlenen Vahyî’nin iki çocuğu olmuş, bunlardan Feyzullah Efendi kendisinden sonra dergâhın şeyhliğini yapmış ve babasının ölümünden iki yıl sonra şiirlerini toplamıştır (Rieu, s. 203).

Vahyî orta derecede bir şairdir. Arapça ve Farsça tamlamaların yoğun bulunduğu dili süslü ve külfetlidir. Zaman zaman yalın söyleyişler görülse de dönemin bir üslûp özelliği olarak duyulmamış Arapça ve Farsça kelimeler kullanmıştır. Buna rağmen divanında Eski Türkiye Türkçesi’nin dil özelliklerine rastlamak mümkündür. Klasik şiir tarzından sebk-i Hindî’ye geçişin meydana geldiği bir dönemde yaşayan şair şiirlerinde bu arada kalmışlığın izlerini yansıtmaktadır. Vahyî’nin, divanında belli unsurlar dışında tasavvufa ait konulara yer vermediği dikkati çekmektedir. Muhteva bakımından zengin sayılan eser döneminin edebî ve tarihî özelliklerini aydınlatacak bazı bilgiler de içermektedir.

Vahyî’nin tek eseri divanıdır. İki nüshası bulunan divanda (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 492, 102 varak; British Museum, Add., nr. 7934, 162 varak) klasik nazım türlerinin hemen hepsinden örnekler mevcuttur. Oğlu Feyzullah Efendi’nin bildirdiğine göre Vahyî divanını yirmi yaşında tedvin etmiş, daha sonra bazı şiirlerini divandan çıkarmıştır (Dîvân-ı Vahyî, British Museum, Add., nr. 7934, vr. 161b). Divandaki kasidelerin büyük bölümü na‘t şeklinde olup bunlardan bazıları Müstakimzâde’nin Mecmûatü’l-ilâhiyyât’ında da yer almaktadır. III. Ahmed’in damadı Sadrazam Ali Paşa dışında hiçbir devlet büyüğü için kaside yazmayan şairin bu tutumunu tasavvufî kimliğinin bir sonucu olarak değerlendirmek mümkündür. Vahyî’nin divanında devrine ışık tutan üç manzume mevcuttur: Musammat şeklinde bir duânâme, mesnevi nazım türünde bir muhabbetnâme ve sevgilinin bütün organlarını tavsif eden, gazel nazım biçimiyle kaleme alınmış iki bahr-i tavîl. Divanda ayrıca 264 gazel, otuz üç tarih manzumesi, otuz üç lugaz, elli sekiz muamma (ikisi müveşşah tarzında), on üç mukatta‘ (biri Arapça, ikisi Farsça), on musammat, beş matâli‘ yer alır.

Vahyî’nin divanında ayrıca mensur iki mektup bulunmaktadır. “Zübde-i Hânendegân Küçük Müezzin Çelebi’ye” başlığını taşıyan ilk mektubun (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 98b; British Museum, Add., nr. 7934, vr. 158b) en belirgin özelliği içerisinde sûzinak, uşşak, dügâh, segâh, devr-i kebîr, evsat gibi mûsiki terimlerinin zikredilmesidir. Vahyî’nin kuş adlarını ve kuşbaz terimlerini kullanarak yazdığı ikinci mektubunda mizahî bir üslûp hâkimdir ve, “Dârü’s-selâm-ı Bağdâd-ı Şeref-âbâd Vâlisi Devletlü Celâletlü Hasan Paşa Hazretlerine Firistâde Kılınan Du‘ânâmeye Vaz‘ Olunan Kāimedür” başlığını taşır (British Museum, Add., nr. 7934, vr. 152a; Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 492, vr. 99b). Mektupta Martoloszâde Efendi, Kebûterî Çelebi, Bülbülcüzâde Efendi, Karga Zarif, Kuş Atası Nâibî Çelebi, Kerkenes Çorbacı gibi kişi adları geçmektedir. Divan üzerine Hakan Taş doktora, Murat Sukan yüksek lisans çalışması yapmıştır (bk. bibl.).


BİBLİYOGRAFYA:

Mustafa Safâyî Efendi, Tezkire, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2549, s. 328; Belîğ, Nuhbetü’l-âsâr (haz. Abdulkerim Abdulkadiroğlu), Ankara 1999, s. 520; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, III, 432; Sâlim, Tezkire, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi, nr. 1655, s. 703-704; Ayvansarâyî, Vefeyât, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1375, vr. 6b; Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Mecmûa-i İlâhiyyât, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3397, vr. 138a; a.mlf., Mecelletü’n-niśâb, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 628, vr. 435a; Rieu, Catalogue, s. 202-203; Osmanlı Müellifleri, III, 428; Sicill-i Osmânî, IV, 606-607; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, II, 315; Günay Kut - Turgut Kut, “İstanbul Tekkelerine Ait Bir Kaynak: Dergehnâme”, Türkische Miszellen: Robert Anhegger Armağanı, İstanbul 1987, s. 213-236; Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî (haz. Cemâl Kurnaz - Mustafa Tatcı), Ankara 2001, II, 1160; Hakan Taş, Vahyî Divanı ve İncelenmesi (doktora tezi, 2004), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Murat Sukan, Seyyid Mehmed Vahyî Dîvânı’nın Bilimsel Yayın ile Eserin Şekil ve Muhteva Bakımından İncelenmesi (yüksek lisans tezi, 2005), Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Şinasi Akbatu, “İstanbul Tekkeleri Silsile-i Meşâyihi”, İslâm Medeniyeti, IV/4, İstanbul 1980, s. 51-96; V/1 (1981), s. 81-103; V/2 (1981), s. 97-121; Orhan Şaik Gökyay, “Sohbetname”, TT, III/2 (1985), s. 56-64.

Hakan Taş