VATTÂSÎLER

(الوطّاسيّون)

Fas’ta hüküm süren bir İslâm hânedanı (1471-1554).

Zenâte kabilelerinden Benî Merîn’in akraba kollarından biridir. Sanhâce kabilelerinden geldiği de söylenir (İbn Ebû Zer‘, s. 22). Vattâsîler, Mağrib-i Aksâ’ya yerleşmeden önce Kayrevan’ın güneyinde kalan bölgede göçebe halinde yaşıyor, avcılık ve hayvancılıkla geçiniyordu. V. (XI.) yüzyıldan itibaren Benî Muluya vadisinin batısındaki Rîf bölgesine göç ettiler (İbn Haldûn, VII, 253). Benî Vattâs’ın ileri gelenleri Merînîler’in kuruluş döneminde taşrada önemli görevlere tayin edildiler. Ancak bazı isyanlara destek vermeleri yüzünden Merînîler’le ilişkileri bozuldu. 691’de (1292) Tâzûtâ yöneticilerinden Ömer b. Yahyâ el-Vattâsî ile kardeşi Âmir’in desteklediği isyan yedi yıl süren çatışmalar sonunda bastırılabildi. Tâzûtâ Kalesi’ni terketmek zorunda kalan Ömer b. Yahyâ taraftarlarıyla birlikte Tilimsân’a çekildi (a.g.e., VII, 258). Benî Vattâs, Ebû İnân Fâris’in 749’da (1348) başlattığı ayaklanmaya da katıldı ve onun tahtı ele geçirmesinde önemli rol oynadı. Ebû İnân da vefa borcunu ödedi, aile üyelerini merkezde ve taşrada mühim görevlere getirdi.

Sultan Ebû Saîd Osman’ın vefatı sırasında (823/1420) Selâ valiliği görevini yürüten Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Yahyâ b. Zeyyân, ölen sultanın bir yaşındaki oğlu Ebû Muhammed Abdülhakk’ı sultan ilân edip onun veziri sıfatıyla ülkeyi yönetmeye başladı. Bu sırada Hafsîler ve Nasrîler tarafından desteklenen iki taht iddiacısını bertaraf etti. 841’de (1437) Tanca’ya saldıran Portekizliler’i geri püskürttü. Bu savaşta çok sayıda Portekizli esir alındı. Ebû Zekeriyyâ, Şâviyye Arapları’nın çıkardığı isyanı bastırmak amacıyla çıktığı seferde bir asker tarafından öldürüldü (852/ 1448). Ebû Zekeriyyâ Yahyâ’dan sonra vezirlik makamına sarayın başmabeyincisi Ali b. Yûsuf el-Vattâsî tayin edildi. Ali b. Yûsuf adaletiyle meşhur olsa da askerî alanda başarı gösteremedi ve onun vezirliği esnasında Portekizliler Kasrüssagīr’i işgal etti (862/1458). Ali b. Yûsuf’un vefatının (863/1459) ardından vezirlik görevini aynı aileden Yahyâ b. Yahyâ el-Vattâsî üstlendi. Yahyâ devlet görevlerine Benî Vattâs ileri gelenlerini tayin etti. Ancak bu tayinler yüzünden devlet erkânı arasında ona karşı bir muhalefet ortaya çıktı ve Yahyâ iki ay sonra düzenlenen bir suikast neticesinde öldürüldü (Selâvî, IV/2, s. 119). Bu olaydan sonraki yıllarda İdrîsîler’den Şerîf Ebû Abdullah Ali el-Hafîd’in Fas’taki genişleme faaliyetleriyle Portekiz saldırıları Merînî Devleti’nin çöküşünü hızlandırdı.

Yahyâ b. Yahyâ el-Vattâsî’nin öldürülmesinin ardından Vattâsî kökenli devlet adamları görevlerinden uzaklaştırılıp şiddetle cezalandırıldı ve çoğu öldürüldü. Öldürülmekten kurtulan Ebû Abdullah Muhammed b. Yahyâ eş-Şeyh, Kuzey Fas’taki Asîlâ (Arzila) bölgesine kaçtı. Fas’tan ayrılan birçok devlet adamı safına katıldı. Asîlâ’da gücünü arttıran Muhammed b. Yahyâ, bu sırada Merînîler Devleti’ni ortadan kaldıran Şerîf Ebû Abdullah el-Hafîd ile mücadeleye girişti; Fas üzerine yürüyerek şehri kuşattı; ancak Portekizliler’in Asîlâ’ya saldırdığını duyunca kuşatmayı kaldırıp Asîlâ’ya döndü. İki cephede savaşmaktansa Portekizliler’le anlaşma yolunu tercih etti ve Asîlâ’nın Portekizliler’e verilmesi karşılığında yirmi yıl süreli barış antlaşması imzaladı. Ardından bütün dikkatini Fas kuşatmasına yöneltti ve şiddetli çarpışmalar sonucunda şehri ele geçirdi. Burada yapılan biat merasimi neticesinde Fas’ın yeni sultanı ilân edildi ve Vattâsîler hânedanı kurulmuş oldu (876/1471). Ancak Muhammed b. Yahyâ, Fas topraklarının tamamını hâkimiyeti altına alamadı. Saltanatının ilk yıllarını Portekiz Krallığı’na karşı mücadeleyle geçirdi. Tanca (876/ 1471) ve Arâiş (877/1473) gibi müstahkem kaleler Portekiz işgaline uğradı. Portekizliler sahil şeridinde Asfâ (Safî), Mâzâgân ve Azemmûr gibi kaleler inşa ettiler. Vattâsîler’in Portekizliler’e karşı direnmeyip onlarla uzlaşmaları, bölgede giderek etkin duruma gelen şerif ailelerinin ve onların nüfuzu altındaki sûfîlerin sert tepkisine yol açtı. Mâlikî fakihi Megīlî bu konuda Risâle fî aĥkâmi ehli’ź-źimme adıyla bir risâle yazdı (DİA, XXVIII, 359). Bu yıllarda Kastilya ve Aragon saldırılarına uğrayan çok sayıda Endülüslü müslüman Vattâsî topraklarına iltica etti. Benî Ahmer (Nasrîler) Devleti’nin son sultanı Ebû Abdullah Muhammed b. Ali de Fas’a sığınanlar arasındaydı. Vattâsî sultanı tarafından iyi karşılanan Ebû Abdullah ömrünün geri kalan kısmını Fas’ta geçirdi.

Muhammed b. Yahyâ eş-Şeyh döneminde İspanyollar Mağrib sahillerine saldırarak Melîle’yi (Melilla) işgal ettiler (Muharrem 903 / Eylül 1497). Muhammed b. Yahyâ eş-Şeyh’in 910’da (1505) vefatının ardından Vattâsî tahtına oğlu Ebû Abdullah Muhammed geçti. Yedi yaşında iken Asîlâ’da esir alınıp Portekiz’e götürüldüğü ve yedi yıl Portekiz sarayında kaldığı için “Burtukālî” lakabıyla anılan yeni sultan Portekiz işgalindeki Asîlâ’yı geri almaya çalıştı, ancak başaramadı (914/1509). Diğer taraftan 1510’lardan itibaren Sûsülaksâ bölgesinde güçlenmeye başlayan Sa‘dîler 1524’te Merakeş’i ele geçirerek Vattâsîler’e büyük bir darbe indirdiler. Sa‘dî şerifleriyle mücadele için Merakeş’i kuşatan Muhammed el-Burtukālî, kuşatma sırasında amcasının oğullarının ayaklanma


haberini alınca Fas’a dönmek zorunda kaldı (Selâvî, IV/2, s. 147-148).

Muhammed el-Burtukālî 932’de (1526) öldü ve tahta kardeşi Ebû Hassûn Ali b. Muhammed el-Bâdîsî geçti. Ancak Ebû Hassûn tahtını birkaç ay koruyabildi ve kuzeni Ebü’l-Abbas Ahmed b. Muhammed tarafından tahttan indirildi (Zilhicce 932 / Eylül 1526). Ebü’l-Abbas Ahmed döneminde Sa‘dîler’le Vattâsîler arasında şiddetli savaşlar cereyan etti. Bu savaşların en önemlisi sayılan Ukbâ savaşında Sa‘dîler, Vattâsîler’i ağır bir yenilgiye uğrattı. Savaşın ardından Tâdlâ’nın güneyi ile Sûs’un bir kısmının Sa‘dîler’e, Tâdlâ’dan Cezayir’e kadar olan bölgenin Vattâsîler’e bırakılması şartıyla bir antlaşma yapıldı (943/1536). Ancak bu antlaşma uzun sürmedi ve Sa‘dî kuvvetlerinin Fas’ın tamamını ele geçirme teşebbüsü yüzünden taraflar arasında yeniden savaş başladı. Vâdidernâ’da meydana gelen savaşta yenilgiye uğrayan Ebü’l-Abbas Ahmed, Sa‘dî Sultanı Mevlây Muhammed eş-Şeyh el-Mehdî’ye esir düştü (952/1545). Vattâsîler iki yıl süren bir fetret dönemi yaşadı. Taht mücadelesiyle geçen bu dönem serbest bırakılan Ebü’l-Abbas Ahmed’in tekrar tahta oturmasıyla neticelendi (954/ 1547). Ebü’l-Abbas’ın iki yıl süren ikinci saltanat dönemi başşehir Fas’ın Sa‘dîler’in eline geçmesiyle sona erdi (2 Muharrem 956 / 31 Ocak 1549) (a.g.e., IV/2, s. 157, 159). Bu sırada Vattâsî ailesi mensupları şiddetle cezalandırıldı, bir kısmı öldürülürken diğerleri tutuklandı. Hânedan mensuplarından sadece, birinci saltanatı esnasında tahtını yeğenine kaptıran Ebû Hassûn Ali b. Muhammed el-Bâdîsî kurtulmayı başardı. Sultan Ebü’l-Abbas’ın serbest bırakıldığı, Mevlây Muhammed eş-Şeyh tarafından Merakeş’e götürüldüğü ve orada öldüğüne yahut Fas’ın alınmasının ardından Der‘a’ya götürülüp orada vefat ettiğine dair rivayetler vardır. Ebû Hassûn ülkesini geri alabilmek için civar bölgelerde oturan Berberî kabilelerinden yardım istedi. İber yarımadasına geçerek İspanya ve Portekiz’in yardımına başvurdu. Onlardan da umduğunu bulamayınca Osmanlı Devleti’nin Cezayir Beylerbeyi Sâlih Reis’e gidip destek istedi. Teklifini kabul eden Sâlih Reis, Fas’ı geri alabilmesi için Ebû Hassûn’un emrine askerî kuvvet tahsis etti. Osmanlı askerî desteğiyle Fas’ı ele geçiren Ebû Hassûn, hutbeleri Osmanlı sultanının adına okutup ülkeyi dört ay Osmanlı himayesinde yönetti. Ancak Osmanlı askerlerinden şikâyetler başlayınca yapılan anlaşmaya göre vaad ettiği parayı ödeyerek onları ülkelerine gönderdi. Ardından askerî gücünü arttırmak için tedbirler aldı ve savaş esirlerini serbest bıraktı, onlara silâh ve barut imal ettirdi. Mühtedileri orduya alarak maaşlı bir birlik oluşturdu ve Sa‘dîler’le savaşa hazırlandı. Diğer taraftan Türk birliklerinin çekilmesini fırsat bilen Sa‘dî hükümdarı Fas üzerine yürüdü. Yenilgiye uğrayan Sultan Ebû Hassûn savaş meydanında öldürüldü (24 Şevval 961 / 22 Eylül 1554). Fas şehri Sa‘dîler’in eline geçti ve Vattâsîler hânedanı ortadan kalkmış oldu. Benî Vattâs ileri gelenlerinden bazıları İspanya’ya sığınmak zorunda kaldılar. Onlardan Nâsır Merakeş’e geçerek hânedanı yeniden ihya etmek istediyse de başarı sağlayamadı. Diğerleri İspanya’ya yerleştiler; bazılarının zamanla Hıristiyanlığı kabul ettiği söylenir.

Vattâsîler Mağrib-i Aksâ’nın kuzeyini, sadece Fas şehri ve çevresindeki merkezleri hâkimiyetleri altına alabilmişlerdi. Vattâsî yöneticileri merkezle taşra arasındaki bağları güçlendirmek amacıyla siyasî evliliklere başvurmuştur. Vattâsî Sultanı Ebü’l-Abbas Ahmed ile Tıtvân’a hâkim olan Âişe bint Ali b. Râşid arasındaki evlilik bu tür evliliklerden biridir. Vattâsî sultanları bilhassa ticaret ve ziraatı geliştirmeye çalışmıştır. Akdeniz kıyılarındaki liman şehirlerinden deri, yün, tuz, baharat, ipek ve buğday gibi ürünler Portekiz ve İspanya’ya ihraç ediliyordu. Bunların yanında savaş aletleri imalâtına önem verilmiştir. Diğer taraftan Gırnata’nın düşmesinden (897/1492) sonra Mağrib-i Aksâ’ya iltica eden Endülüslüler’in önemli bir kısmı Vattâsî şehirlerine yerleşmiştir. Vattâsî sultanları bu mültecilerin bilgi ve birikimlerinden faydalanmış, ilim hayatına ve imar faaliyetlerine katkı sağlamaları için onlara imkân tanımıştır. Sanat ve zanaat erbabından oluşan nitelikli bir mülteci grubunu Tıtvân bölgesine iskân eden Sultan Muhammed b. Yahyâ eş-Şeyh, onların buradaki eski şehrin harabeleri üzerinde yeni bir şehir inşa etmelerine izin vermiştir. Diğer Vattâsî sultanları da imar faaliyetlerine katkı sağlamış, bilhassa Muhammed el-Burtukālî döneminde eski kasırların tezyinatı yenilenmiş ve bazı kaleler onarılmıştır. Vattâsî hükümdarlarının ilmi desteklediği ve bu dönemde önemli âlimlerin yetiştiği görülmektedir. Ali b. Hârûn el-Fâsî, Ahmed b. Yahyâ el-Venşerîsî, Muhammed b. Yahyâ el-Behlûlî ve Ahmed b. Muhammed el-Abbâdî bu dönemde yetişen âlimlerin en meşhurlarıdır. Ünlü seyyah Hasan el-Vezzân, Vattâsî sarayında diplomatik görevlerde bulunmuştur. Diğer taraftan zâviyelerin sayısı da artmıştır (DİA, XXXIX, 537). Cezayirli tarihçi Muaskerî’nin Źeylü’l-Ķırŧâs fî mülûki Benî Vaŧŧâs adlı bir eserinden bahsedilmektedir (a.g.e., XXX, 329).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Ebû Zer‘, eź-Źaħîretü’s-seniyye fî târîħi’d-Devleti’l-Merîniyye, Rabat 1972, s. 22, 71, 73, 88-89; a.mlf., el-Enîsü’l-muŧrib, Rabat 1972, s. 370, 381, 393-394; İbnü’l-Ahmer, Ravżatü’n-nisrîn fî devleti Benî Merîn (nşr. Abdülvehhâb b. Mansûr), Rabat 1423/2003, s. 20, 72; İbn Haldûn, el-Ǿİber, Beyrut 1413/1992, VII, 253-259; Hasan el-Vezzân, Vaśfü İfrîķıyye, I, 38, 112, 160-162, 217, 312-313, 315, 352; Marmol Carvajal, İfrîķıyâ (trc. Muhammed Haccî v.dğr.), Rabat 1404/ 1984, I, 424, 450-490; II, 88-90, 222; İbn Asker el-Mağribî, Devĥatü’n-nâşir (nşr. Muhammed Haccî), Rabat 1397/1977, s. 4, 51-53, 59, 77, 92, 96, 119, 140; Cenâbî Mustafa Efendi, el-Baĥrü’z-zeħħâr ve Ǿaylemü’ŧ-ŧayyâr, Râgıb Paşa Ktp., nr. 985, I, vr. 442b-444a; İbnü’l-Kādî, Dürretü’l-ĥicâl, II, 145, 152; III, 27, 249, 338; a.mlf., Ceźvetü’l-iķtibâs, Rabat 1973-74, I, 114, 211-212, 357; II, 462, 535; Makkarî, Nefĥu’ŧ-tîb, IV, 529-548; a.mlf., Ezhârü’r-riyâż (nşr. Mustafa es-Sekkā v.dğr.), Rabat 1398/1978, I, 71-102; Müneccimbaşı, Sahâifü’l-ahbâr, III, 20; İfrenî, Nüzhetü’l-ĥâdî bi-aħbâri mülûki’l-ķarni’l-ĥâdî (nşr. Abdüllatîf eş-Şâdilî), Dârülbeyzâ 1419/1998, tür.yer.; Selâvî, el-İstiķśâ, IV/2, tür.yer.; Aziz Samih İlter, Şimali Afrikada Türkler, İstanbul 1936, s. 124-132; Muhammed Dâvûd, Târîħu Tıŧvân, Tıtvân 1379/1959, I/1, s. 89-90, 107-110, 117-122, 125, 146-155, 165; I/2, s. 178; II/1, s. 21-23; Ch.-A. Julien, History of North Africa (trc. J. Petrie), New York-Washington 1970, s. 205-209, 211-219, 223-225, 295; Celâl Yahyâ, el-Maġribü’l-kebîr, Beyrut 1981, III, 36-37; Roger le Tourneau, Fâs ķable’l-ĥimâye (trc. Muhammed Haccî - Muhammed el-Ahdar), Beyrut 1406/1986, I, 111, 120; Hüseyin Mûnis, Târîħu’l-Maġrib ve ĥađâretüh, Beyrut 1412/1992, II/3, s. 73-109; Abderrahmane El Moudden, Sharifs and Padishahs: Moroccan-Ottoman Relations from the 16th Through the 18th Centuries, Contribution to the Study of a Diplomatic Culture (doktora tezi, 1992), Princeton University, s. 65-68; Néji Djelloul, Les fortifications côtieres ottomanes de la régence de Tunis (XVIe-XIXe siècles), Zaghouan 1995, I, 26-27; İsmail Yiğit, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi: Endülüs (Gırnata) Benî Ahmer Devleti ve Kuzey Afrika İslâm Devletleri, İstanbul 1995, s. 214-220; M. Îsâ el-Harîrî, “el-Vaŧŧâsiyyûn ve devrühümü’s-siyâsî fi’l-Maġribi’l-aķśâ”, Ĥavliyyâtü Külliyyeti dâri’l-Ǿulûm, sy. 8, Kahire 1978, s. 91-114; E. Lévi-Provençal, “Vattâsîler”, İA, XIII, 234-235; Chantal de la Véronne, “Waŧŧāsids”, EI² (İng.), XI, 181-183; Ahmet Özel, “Megīlî”, DİA, XXVIII, 359; İsmail Ceran, “Merînîler”, a.e., XXIX, 192-199; Rıza Kurtuluş, “Muaskerî”, a.e., XXX, 329; İdrîs Bûvânû, “Talim ve Terbiye”, a.e., XXXIX, 537.

Qiyas Şükürov