YAHUDİ

(يهودي)

Hz. Mûsâ’nın dinine mensup kimse.

Arapça’da yehûd, İbrânîce’de yehudi, Ârâmîce’de yehuday(e) şeklindedir. Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Peygamber döneminde yaşayan ve Hz. Mûsâ şeriatına bağlı olma mânasında İsrâiloğulları’nın devamı olarak görülen yahudileri ifade etmek için “yehûd” kelimesinin yanı sıra aynı kökten gelen “hûd” ve “(ellezîne) hâdû” kalıpları da kullanılmıştır (meselâ el-Bakara 2/62; en-Nisâ 4/46; el-Mâide 5/18; el-En‘âm 6/146; et-Tevbe 9/30; en-Nahl 16/118; el-Hac 22/17; el-Cum‘a 62/6; İsrâiloğulları için kullanılan terkip Benî İsrâîl’dir). Bir âyette de yehûdî şeklinde geçmektedir (Âl-i İmrân 3/67). Müslüman âlimler yehûd ve hûd kelimelerini “tövbe edip hakka dönme” anlamındaki hevd (hâde-yehûdu) köküyle ilişkilendirmişlerdir (Taberî, II, 143). Hûd “hâid”in (tövbe eden) çoğuludur veya yehûd kelimesindeki yâ harfinin hazfedilmesiyle oluşmuştur; bazı kıraatlerde bu kelime yehûd şeklinde okunmaktadır. Yehûddan maksat ise “yehûdiyyîn”dir (tövbe edenler; Lisânü’l-ǾArab, “hvd” md.). Yahudilere bu ismin verilmesinin sebebi, bir görüşe göre Mûsâ zamanında İsrâiloğulları’nın buzağı heykeline taptıktan sonra pişman olarak Allah’a “hüdnâ ileyke” (biz sana döndük) demeleridir (el-A‘râf 7/156). Bir diğer görüş ise Yehûd’un bir kabile ismi olduğu ve kelimenin aslı -Hz. Ya‘kūb’un on iki oğlundan en büyüğü olan Yehuza’ya nisbetle- “yehûź” iken zal harfinin dal harfine çevrilmesiyle Arapçalaştığı şeklindedir (a.g.e., a.y.; Elmalılı, I, 374; İbrânîce yehudi ve Ârâmîce yehudaye kelimelerinin yehuci/yehucaye şeklinde okunduğuyla ilgili olarak bk. Hopkins, XVII [1997], s. 13-16). Başlangıçta övgü ifade eden yehûd kelimesi, yahudilerin şeriatının reddedilmesinden sonra artık övgü anlamı taşımasa da onlara ait bir isim olarak kullanılagelmiştir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “hvd” md.). “Hâde” kalıbı yahudi olmayı, “hevvede” ise bir kimseyi yahudi dinine çevirmeyi ifade eder. Arthur Jeffery, yehûd kelimesinin yabancı bir kökenden geldiği konusunda dilcilerin görüş birliğine vardıklarını, ancak bu kökenin İbrânîce mi Farsça mı olduğu konusunda ayrıldıklarını belirtir. Jeffery’ye göre Pehlevî ve Avesta dillerindeki “yehût” ve “yehûd”un da aslen Ârâmîce’den bu dile geçtiği açıktır. Jeffrey ayrıca, kelimenin Hz. Muhammed döneminden önce şiirlerde ve Güney Arabistan bölgesine ait yazıtlarda yer aldığına işaret etmiş, İbrânîce/Ârâmîce kaynaklı olan kelimenin Güney Arabistan yoluyla Hicaz bölgesine girdiği tezine dikkat çekmiştir (The Foreign Vocabulary of the Qur’ān, s. 294; kelimenin Arapça kökenden türediği görüşü ve konuyla ilgili geniş bilgi için bk. M. Sâlih Tevfîk, sy. 33 [2004], s. 319-347).

Yehûd’un İbrânîce karşılığı olan yehudi kelimesi Yehuda’ya dayanmaktadır. Yehuda, Ahd-i Atîk’te başta Hz. Ya‘kūb’un on iki oğlundan (İsrâiloğulları) dördüncüsü olmak üzere şahıs ismi (Tekvîn, 29/35; Ezra, 10/23; Nehemya, 11/9; 12/8, 34, 36), bunu takiben Ya‘kūb oğlu Yehuda’nın soyunu ifade edecek şekilde kabile ismi (Tekvîn, 49/10; Çıkış, 31/2; Yeşu, 15/1; Hâkimler, 1/2, 8; II. Samuel, 2/4; I. Krallar, 12/21; Ezra, 1/5) ve ağırlıklı olarak en geniş kabile olan Yehuda kabilesi mensuplarının yerleştiği Filistin’in güneyindeki bölgenin ismi olarak kullanılmıştır (Yeşu, 20/7; Hâkimler, 15/10; I. Samuel, 22/5; II. Krallar, 23/2; İşaya, 3/1; 5/3; Yeremya, 4/4; 18/11; Amos, 7/12). Daha sonra da kelime Yehuda soyundan gelen Dâvûd tarafından kurulan, oğlu Süleyman’ın ölümünün ardından -kuzeyde kalan İsrâil Krallığı’na karşılık- Yehuda bölgesiyle ve Bünyamin ve Levi soylarının yanı sıra Yehuda kabilesiyle sınırlı olan Kudüs merkezli krallığın, Bâbil sürgünü sonrasında ise (m.ö. VI. yüzyıl) ilgili bölgenin ve eyaletin ismi şeklinde yer almıştır (II. Samuel, 5/5; II. Krallar, 16/1-2; Yeremya, 17/20; 25/1; Haggay, 1/1; Mika, 1/5; Ester, 2/6; Ezra, 1/2; 5/8; Nehemya, 5/14; II. Tarihler, 11/17; 34/11). Kelime Ahd-i Atîk boyunca başlangıçta şahıs ve kabile ismi şeklinde, sonraları ve özellikle sürgün sonrası dönemde ilgili bölge ve dinî-siyasî kimlikle bağlantılı olarak ve Rabbânî literatürde şahıs isminin yanında hem bir kabileyi (Yehudaoğulları; bk. Sota, 8/11; Taanith, 4/5) hem de bölgeyi (Yehuda halkı; bk. Ketuboth, 4/12; 13/10) ifade etmek için kullanılmıştır.

Hz. Ya‘kūb’un oğlu Yehuda’ya verilen isimle ilgili olarak Tekvîn kitabında yer alan açıklamada yehuda kelimesiyle “kabul etmek, itiraf etmek, şükretmek, övmek” mânalarındaki “hode” (hdh) fiili arasında bağlantı kurulmaktadır. Hz. Ya‘kūb’un karısı (Leah) dördüncü defa hamile kalıp bir erkek çocuk daha dünyaya getirince, “Bu defa Rabb’e övgüler sunacağım” demiş ve onun için oğluna Yehuda ismini vermiştir (29/35). Daha sonraki bir pasajda da Yehuda’nın kardeşleri tarafından övüleceği ve onlardan üstün olacağı belirtilmektedir (49/8-10). Modern araştırmacılar, Tevrat’ta Yehuda ismiyle övgü mânası arasında kurulan ilişkinin ses benzerliğine dayalı bir kelime oyunu şeklinde anlaşılması gerektiğine, bu isimle anılan kişi veya grupların, Ya‘kūb’un oğlu Yehuda ve ondan gelen Yehuda kabilesi dahil, her zaman övgüye lâyık davranış sergilemediklerine dikkat çekmiştir (Harvey, s. 13). İsrailli dilci


Israel Yeivin kelimenin “basık arazi” mânasındaki Arapça “vhd” kökünden geldiğini ileri sürmüştür. Buna göre yehuda kelimesi ya kabilenin yerleştiği bölgeyle (dağlık Yehuda bölgesinin batısındaki alçak arazi; bk. Shebiith, 9/2) ya da -Yehuda’nın Ken‘anlı eşi ve bu yolla soya karışan Ken‘anlı unsurlar sebebiyle- kabilenin başlangıçtaki düşük sosyal statüsüyle alâkalı bir isimlendirme olmaktadır (Encyclopaedia Judaica, XI, 475).

Yahudi geleneğinde “yehuda-övgü ilişkisi” devam ettirilmiş, İskenderiyeli yahudi filozofu Philo, “Tanrı’yı öven zihin” olarak tanımladığı dördüncü çocuk Yehuda’nın bizzat kendisinin övgüye lâyık ve kutsal olduğunu söylemiş, onun -dört rakamının temsil ettiği- mükemmellik ve erdemlilikle ilişkisine dikkat çekmiştir (“Concerning Noah’s Work as a Planter”, 134-135). Rabbânî literatürde ise Yehuda, kardeşlerinin lideri olarak öne çıkmış, Yûsuf’un kuyuya atılmasından ve babası Ya‘kūb’un yaşadığı üzüntüden bizzat sorumlu tutulmuştur (Genesis Rabbah, 84/17; Midrash Tanhuma, Wayyeshev, 9/8-10). Öte yandan Tevrat’taki bir olaydan hareketle (Tekvîn, 38/24-26) Talmud’da, Yehuda’nın ilk defa suç itirafında bulunup Tanrı’nın ismini kutsayan ve bu konuda diğer kardeşlerine de örnek olan kişi olduğu, bu sayede suçunun affedildiği ve öbür dünyayı kazandığı belirtilmiştir (Sotah, vr. 7b, 10b; Makkoth, vr. 11b; kelimenin “itiraf” mânasındaki Arapça “vdy” köküyle ilişkilendirilmesiyle ilgili olarak bk. Muhammed Sâlih Tevfîk, sy. 33 [1425/2004], s. 322). Aynı zamanda Yehuda ismiyle Tanrı’nın kutsal ismi (YHVH) arasında da bağlantı kurulmuş, yehudanın Tanrı’nın ismindeki dört harfin tamamından (yod-he-vav-he) -ve sayısal değeri dört olan “dalet” harfinden- oluştuğuna işaret edilmiştir (Sotah, vr. 10b). Rabbânî literatürde ayrıca, Mısır’dan çıkış sırasında Kızıldeniz’e ilk giren ve Ken‘an topraklarının ele geçirilmesi esnasında Ken‘anlılar’ın karşısına ilk çıkan kabile, aynı zamanda başta Kral Dâvûd olmak üzere İsrâiloğulları tarihindeki pek çok önemli kişinin kendisine dayandığı ve mesîhin, içinden çıkacağı soy olduğu gerekçesiyle Yehuda’nın diğer İsrâil kabilelerine üstünlüğü vurgulanmıştır (Sotah, vr. 37a; Abodah Zara, vr. 25a; Genesis Rabbah, 98/8). Bunun yanında, Yehuda’nın kardeşleri tarafından övülmesine yönelik Tevrat ifadesinden hareketle Ya‘kūb’un bütün soyunun kendilerini Yehuda’ya nisbet edecekleri ve yehudi diye anılacakları belirtilmiştir (Genesis Rabbah, 98/6). Rabbânî literatürde Kudüs merkezli Yehuda bölgesine de üstünlük atfedilmiştir (Mişna, Gittin, 5/6; Hagiga, 3/4).

Yehudi kelimesi (çoğulu yehudim, müennesi yehudiyya) Ahd-i Atîk’te “Yehuda soyuna/bölgesine ait” mânasında ve bilhassa -Yehuda kabilesinden olsun olmasın- Yehuda bölgesinde oturanları yahut bu bölgeden olanları ve Bâbil sürgününden sonra bütün İsrâiloğulları kabilelerinden artakalanları ifade etmek için kullanılmıştır (II. Krallar, 16/6; 25/25; Yeremya, 40/11-12; 44/1; 52/28-30; Zekarya, 8/23; Ester, 3/4, 6; Nehemya, 1/2; 4/1-2; 13/23; I. Tarihler, 4/18). Yehudi Ahd-i Atîk’in Ârâmîce yazılmış bölümlerinde “yehudaye” şeklinde geçmektedir (Ezra, 4/12, 23; 5/1, 5; 6/7, 8, 14; Daniel, 3/8, 12). Ayrıca Yehuda bölgesinde oturanlar ya da o bölgeden olanlar tarafından konuşulan dili ifade etmek için “yehudit” (II. Krallar, 18/26-28; İşaya, 36/11-13; Nehemya, 13/24; II. Tarihler, 32/18), Ester kitabında ise “yahudi olma veya görünme” anlamında “mityahadim” kalıbı yer almaktadır (8/17). Ahd-i Atîk döneminde özellikle sürgün sonrasında aynı anda dinî, siyasî ve millî çağrışıma sahip yehudi kelimesi, genelde İsrail toprakları dışında yaşayan yahudiler yahut yabancılar tarafından ve İbrânîce dışındaki dillerde kullanılmıştır. İsrail topraklarında yaşayan ve İbrânîce konuşan yahudiler ise İsrâiloğulları’nın geçmişiyle bağlarını diri tutmak adına kendilerinden İsrâil (yisrael) diye bahsetmişlerdir (Encyclopaedia Judaica, XI, 253).

Yehudi kelimesi, Philo’nun yazılarında İbrânî atası İbrâhim’den yazarın kendi dönemine kadar bütün İsrâiloğulları’nı/yahudileri kapsayacak biçimde geçmektedir (“On the Virtues”, 212; “On the Life of Moses”, I/1, 34; II/17, 216). Antik dönem yahudi tarihçisi Josephus, başlangıçta yahudilerin Eber’e atıfla İbrânî (Ebraioi) diye adlandırılırken, Bâbil sürgünü dönüşünden itibaren köken olarak Yehuda kabilesine dayanan yehudi ismiyle çağrıldıklarına işaret etmiştir. Josephus’un açıklamasına göre kabile bu topraklara yerleşen ilk grup olduğundan gerek bölge gerekse halkı bu isimle anılmıştır (“Antiquities of the Jews”, 1/146; 11/173; “Against Apion”, 1/22). Josephus sebt uygulaması, sünnet, yeme içme kuralları, ibadet ve dil gibi faktörlerin tamamını yahudilerin ayırt edici özelliği kabul etmiştir (Harvey, s. 54; “Against Apion”, 1/22).

Ahd-i Cedîd’de de yahudi isimlendirmesi (ioudaias/ioudaios) Ya‘kūb soyundan gelen dinî-etnik grup olarak kullanılmış ve birçok yönden Gentile ile (yahudi olmayanlar/Grekler) aynı konumda bulundukları vurgulanmıştır (Resullerin İşleri, 18/4; 19/10; Romalılar’a Mektup, 1/16; 2/9-10; 3/9, 29; Galatyalılar’a Mektup, 2/14). Gerek Îsâ’nın ve Pavlus’un gerekse hıristiyanlardan bir kısmının yahudi kökenine işaret edilmekle birlikte (Matta, 2/2; Markos, 15/18; Yuhanna, 3/1-2; 4/9; 8/31; 12/9-11; Resullerin İşleri, 13/43; 14/1; 16/1; 22/3; Korintoslular’a Birinci Mektup, 9/20; Korintoslular’a İkinci Mektup, 11/24) özellikle yahudi din adamlarından, Îsâ Mesîh ve hıristiyan cemaat karşıtlığı yapmaları ve Îsâ’nın öldürülmesinden sorumlu olmaları çerçevesinde bahsedilmiştir (Matta, 26/47-27/26; Markos, 14/43-15/15; Luka, 22/47-23/25; Yuhanna, 8/44-48; 9/22; 11/45-53; 18/12, 31-40; Resullerin İşleri, 12/1-3; 14/2; 18/12-17; 25/24; Selânikliler’e Birinci Mektup, 2/14-15).

Rabbânî literatürde yahudileri ifade etmek için Ahd-i Atîk’te olduğu gibi ağırlıklı biçimde İsrâil/İsrâiloğulları (Yisrael/Bene yisrael) kalıpları kullanılmakla birlikte yehudi kelimesi de yer almıştır (Mişna’da sadece üç yerde Megillah, 2/3; Ketuboth, 7/6; Nedarim, 11/12, Talmud’da ise daha sık geçer). Ester kitabında sözü edilen Mordehay karakterinin Bünyamin kabilesinden gelmesine rağmen yehudi şeklinde nitelendirilmesi konusunda Talmud’da yer alan bir yorumda yehudi kelimesine tamamen dinî bir içerik atfedilerek “putperestliği reddeden kişi” mânası verilmiştir (Megillah, 13a). Kelime Ârâmîce/Farsça yoluyla Grekçe (ioudaios) ve Latince’ye (judaeus), oradan diğer Batı dillerine (jew, jude, judia, giudeo, juif) geçmiş, XI. yüzyıldan itibaren yaygınlık kazanmış, modern dönemde dinî mensubiyetin ötesinde “İbrânî ırkına mensup kişi” anlamında kullanılmıştır. Hıristiyan çevrelerinde Îsâ’yı ele veren Yehuda İskariyot ile özdeşleştirilen yahudi isimlendirmesi uzun süre olumsuz bir anlam taşımış, bu yüzden XIX. yüzyıl Avrupa yahudileri daha ziyade İbrânî (Hebrew) ve İsrâilî (Israelite) adlandırmalarını tercih etmiştir (Türkçe için de Mûsevî kelimesi benzer bir fonksiyon icra etmiştir). Yahudi soykırımı (holokost) sonrasında kelimeye yüklenen menfi mâna azalmıştır (JE, VII, 174).

Yahudi şeriatınca (halaka) benimsenen tanım söz konusu olduğunda bir kişinin yahudi sayılması için yahudi anneden doğması veya yahudi dinine geçmesi gerekmektedir. Rabbânî Yahudiliğe ait bu tanıma göre yahudi anneden


doğan çocuk babası yahudi olmasa da yahudi kabul edilmekte, yahudi olmayan bir anneden doğan çocuğun ise babası yahudi olsa bile Yahudiliğe geçiş yapması gerekmektedir (Kiddushin, 68b; The Code of Maimonides, Forbidden Intercourse, 15/3-4; Talmud’u ve Rabbânî otoriteyi kabul etmeyen Karai cemaatlerinde Tevrat’a dayandırılan, babaya dayalı yahudi tanımı esas alınmaktadır). Yahudi tanımında yer alan dinî-etnik içeriğin gereği olarak, başka dine geçen bir yahudi de -doğuştan veya mühtedi olsun- teknik anlamda yahudi özelliğini kaybetmemekte, başka dine bağlı (cemaat dışına çıkmış) yahudi kapsamında görülmektedir. Din değiştirmeyen, fakat yahudi kurallarına göre yaşamayan günahkâr bir yahudi ise yahudi için geçerli bütün kurallar kendisine uygulanacak biçimde yahudi kimliğini korumaktadır.

Yahudi tanımı konusu, modern dönemde özellikle İsrail Devleti’nin kurulmasıyla birlikte çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Günümüzün çoğu liberal yahudi cemaatlerinde -geleneksel yahudi tanımına zıt olarak- sadece babası yahudi olan bireyler başka bir dini benimsemedikleri sürece cemaate kabul edilmektedir. Öte yandan İsrail Göç Yasası kapsamında başlangıçta (1950) ebeveyninden sadece babası yahudi olanların veya başka dine geçen yahudilerin yahudi sıfatıyla İsrail vatandaşlığına kabulü onaylanmamış, 1970 ve 2005 yıllarında yapılan düzenlemelerle yahudi tanımına giren kişilerin eşleri, çocukları ve torunları ile bunların eşleri ve İsrail dışında gerçekleşmesi şartıyla Ortodoks olmayan cemaatlere kabul edilmiş mühtediler de göç yasası kapsamına alınmıştır. Bugün farklı yahudi cemaat ve gruplarına göre değişen dinî, etnik, kültürel ve seküler yahudi tanımları bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Taberî, CâmiǾu’l-beyân (Şâkir), II, 143; The Code of Maimonides (Mishneh Torah): The Book of Holiness (trc. L. I. Rabinowitz - P. Grossman), New Haven 1965, s. 97-98; F. Josephus, The Complete Works (trc. W. Whiston), Nashville 1998, s. 42-43, 356, 938-942 (“Antiquities of the Jews”, 1/146; 11/173; “Againt Apion”, 1/22); The Works of Philo: Complate and Unabridged (trc. C. D. Yonge), Peabody/Massachusetts 1993, s. 202 (“Concerning Noah’s Work as a Planter”, 134-135; “On the Virtues”, 212; “On the Life of Moses”, I/1, 34; II/17, 216); M. Jastrow, A Dictionary of the Targumim, the Talmud Babli and Yerushalmi and the Midrashic Literature, London-New York 1903, I, 566; Elmalılı, Hak Dini, I, 374; A. Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qur’ān, Baroda 1938, s. 293-294; G. Harvey, The True Israel: Uses of the Names Jew, Hebrew and Israel in Ancient Jewish and Early Christian Literature, New York 1996, s. 13, 54; L. Koehler - W. Baumgartner, The Hebrew and Aramaic Lexicon of the Old Testament (trc. M. E. J. Richardson), Leiden 1995, II, 394; L. Jacobs, The Jewish Religion: A Companion, Oxford 2003, s. 284-285; S. Hopkins, “On the Words for ‘Jew(ish)’ in Arabic”, IOS, XVII (1997), s. 11-27; M. Sâlih Tevfîk, “Aślü kelimeti ‘yehûd’ fi’l-Ǿİbriyye ve’l-ǾArabiyye”, Mecelletü Külliyyeti dâri’l-Ǿulûm, sy. 33, Kahire 1425/2004, s. 319-347; J. Jacobs, “Jew (The Word)”, JE, VII, 174-175; Y. M. Grintz - R. Posner, “Jew”, Encyclopaedia Judaica, Detroit 2007, XI, 253-255; A. Rothkoff, “Judah”, a.e., XI, 475-478.

Salime Leyla Gürkan