YAHYÂ b. EKSEM

(يحيى بن أكثم)

Ebû Muhammed Yahyâ b. Eksem b. Muhammed (Amr) es-Sayfî el-Üseyyidî et-Temîmî el-Mervezî (ö. 242/857)

Müctehid âlim, kādılkudât.

Künyesi bazı kaynaklarda Ebû Zekeriyyâ olarak da kaydedilir. Doğum tarihi olarak yetmiş altı yaşında vefat ettiğine dair rivayete göre 166 (782-83), seksen üç yaşında vefat ettiğine dair rivayete göre 159 (776) yılları ortaya çıksa da 5 Ramazan 202 (17 Mart 818) tarihinde kadılık göreviyle Basra’ya geldiğinde henüz on sekiz-yirmi bir yaşlarında bulunduğu şeklindeki rivayet göz önüne alınarak 180 (796) yılı civarında doğduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim 160’ta (776-77) doğan İbn Ebû Duâd’ın Yahyâ b. Eksem’den yirmi yaş kadar büyük olduğu (Hatîb, IV, 142) ve 198’de (813) hilâfete geçen Me’mûn tarafından kadı tayin edilmeden önce yaşının küçüklüğü sebebiyle imtihan edildiğine dair bilgiler de bu rivayeti desteklemektedir. Aslen Horasan’ın Merv şehrinden olup Câhiliye devri şair ve hatiplerinden, Hakîmü’l-Arab diye tanınan Eksem b. Sayfî et-Temîmî’nin soyundan gelir. Dedesi Muhammed b. Katan b. Sem‘ân el-Üseyyidî, Emevîler’in Horasan valisi Esed b. Abdullah el-Kasrî’nin kumandanlarından iken daha sonra Abbâsî davetçilerine katıldı. Bazı kaynaklarda ismi Ektem şeklinde kaydedilen babası da fıkıh öğrenimini İmam Ebû Hanîfe’nin, onun ardından talebesi Züfer’in yanında sürdürmüş (Bezzâzî, II, 124) ve Abdullah b. Mübârek’ten hadis rivayet etmiştir. Yahyâ b. Eksem, başta Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî olmak üzere dönemin ileri gelen âlimlerinden fıkıh ve Abdülazîz b. Ebû Hâzim, Abdülazîz b. Muhammed ed-Derâverdî, Cerîr b. Abdülhamîd, Süfyân b. Uyeyne, Vekî‘ b. Cerrâh, Îsâ b. Yûnus es-Sebîî, Hafs b. Gıyâs, Yahyâ b. Saîd el-Kattân, Yahyâ b. Âdem gibi muhaddislerden hadis tahsil etti. Kendisinden Buhârî (el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ dışındaki eserlerinde), Tirmizî, Ebû Hâtim er-Râzî, Kādî İsmâil b. İshak el-Cehdamî, Ali b. Medînî, Muhammed b. İshak es-Serrâc rivayette bulundu. Yahyâ ayrıca Vâsıt ve Bağdat’ta kadılık yapan Ebü’l-Abbas Ahmed b. Muhammed el-Birtî ve Tahâvî’nin hocası Ahmed b. Ebû İmrân’dan fıkıh öğrendi.

Genç yaşından itibaren devlet bürokrasisinde görev alan Yahyâ b. Eksem kadılık, kādılkudâtlık, kumandanlık, Dîvânü’s-sadakāt başkanlığı, vezirlik gibi görevler yaptı. Zekâsı, bilgisi, bürokrasi deneyimi ve güçlü anlatımı ile Halife Me’mûn’un dikkatini çekti. Halife 201 (817) yılında Ali er-Rızâ’yı veliaht ilân ettiğinde kendisine verdiği ahidnâmeyi şahit sıfatıyla imzalayanlar arasında yer aldı (Kalkaşendî, II, 334-336). 199’da (815) başlayan Mübeyyiza isyanının bastırılmasının ardından Horasan’dan getirilerek 202 (818) yılında Basra kadılığına tayin edildi. Kendisini karşılayan Basralılar’ın yaşını sormalarından küçümsendiğini anlayınca Hz. Peygamber’in Mekke’ye vali tayin ettiği Attâb b. Esîd’den, Yemen’e gönderdiği Muâz b. Cebel’den ve Hz. Ömer’in Basra kadılığına gönderdiği Kâ‘b b. Sûr’dan yaşça daha büyük olduğunu söyledi. 210’da (825) Me’mûn tarafından Bağdat’a Ali b. Harmele et-Teymî’nin yerine kādılkudât tayin edildi (İbn Hallikân’ın bunun için verdiği 220 tarihi [Vefeyât, VI, 149] yanlıştır). Me’mûn döneminde ülke yönetiminde en etkin iki kişiden biri oldu (diğeri İbn Ebû Duâd). Vezirler idarî konularda onun görüşünü almadan


herhangi bir uygulamada bulunmazlardı. 214 (829) yılında Dînever’de bulunan Abdullah b. Tâhir’e elçi olarak gönderildi ve onun Horasan valiliğine tayinine aracılık etti. Me’mûn’un seferlerinde yanında bulundu; 27 Muharrem 215’te (26 Mart 830) gerçekleştirilen Bizans seferine katıldı ve 216 (831) yılında Bizans’a karşı düzenlenen bir akında kumandanlık yaptı. Aynı yıl Me’mûn ile birlikte Dımaşk’a ve 10 Muharrem 217’de (16 Şubat 832) Mısır’a gitti. Mısır’da kadılık makamı boş olduğundan halkın talebi üzerine burada üç gün müddetle davalara baktı, bu sebeple Mısır kadıları arasında sayıldı. Mu‘tasım-Billâh döneminde kādılkudâtlık görevinden alınarak yerine İbn Ebû Duâd tayin edildi.

Halife Vâsiķ-Billâh zamanında Bağdat’ın Şarkıye bölgesinde kadılık yapan Yahyâ b. Eksem, Mütevekkil-Alellah döneminde yeniden itibar kazandı. Felç olan babası İbn Ebû Duâd yerine kādılkudâtlık görevini yürüten Ebü’l-Velîd Muhammed 5 Rebîülevvel 237’de (6 Eylül 851) azledildiğinde Yahyâ b. Eksem Bağdat’tan Sâmerrâ’ya getirilip ikinci defa kādılkudâtlığa tayin edildi. 23 Ramazan 237 (19 Mart 852) tarihinde bu görevine mezâlim hâkimliği ilâve edildi. Ancak Safer 240’ta (Temmuz 854) Mütevekkil-Alellah tarafından görevden alındı. Kendisine bu haberi getiren kâtibin divanı teslim etmesini istemesi üzerine bunun halife tarafından emredildiğine dair iki âdil şahit talep ettiyse de kâtip zorla divanı elinden aldı. Bu olayı duyan halife Yahyâ’nın Bağdat ve Basra’daki mallarının müsadere edilmesini (Taberî, V, 319) ve Bağdat’ta ev hapsinde tutulmasını emretti, ardından da onu Mekke’ye sürdü. Daha sonra Mekke’de kalmayı istemesine rağmen Mütevekkil-Alellah’ın kendisini affettiğini haber alınca Irak’a dönmek üzere yola çıktı. Ancak Medine yakınlarındaki Rebeze’de 15 Zilhicce 242 (14 Nisan 857) tarihinde vefat etti ve orada defnedildi. 243 yılı başlarında (Mayıs 857) öldüğü de rivayet edilmektedir.

Vekî‘, Yahyâ b. Eksem’i kadılık mesleğinde otoriter, titiz ve tâvizsiz bir kimse olarak niteler ve mesleğinde eleştirilere mâruz kalmamakla birlikte bazı kusurları bulunduğunu belirtir (Aħbârü’l-ķuđât, II, 161, 163). İbn Hallikân’a göre ise işleri en iyi bilen dâhilerdendi (Vefeyât, VI, 151). Kaynaklarda Yahyâ b. Eksem’in her durumda doğru bildiklerini söyleyen cesur bir âlim olduğuna dair menkıbeler yer almaktadır. Halife Me’mûn’un Şam seferi sırasında müt‘a nikâhını serbest bırakmak istemesi üzerine Yahyâ b. Eksem’in Kur’an ve Sünnet’ten haramlığına dair delil getirerek halifeyi bundan vazgeçirmesi takdire değer bir davranış kabul edilmiştir (Hatîb, XIV, 199-200). Yine kaynaklarda nakledilen pek çok anekdottan Me’mûn’un yanından ayrılmadığı, onunla birlikte iken gelişen olaylara müdahale ettiği anlaşılmakta, ayrıca halifeye dair pek çok anekdotun râvisi olarak görünmektedir. Bununla birlikte Me’mûn ölüm döşeğinde, kendi yönetiminde halka yapılan haksızlıklardan ve vergilerle ilgili yanlış uygulamalardan Yahyâ b. Eksem’in sorumlu olduğunu söylemiştir (Taberî, V, 196).

Me’mûn, Mu‘tasım-Billâh ve Vâsiķ-Billâh gibi Mu‘tezile mezhebini kabul eden halifeler döneminde resmî görevlerde bulunmakla birlikte Yahyâ b. Eksem kelâm konusunda Ehl-i sünnet’in görüşlerini benimsemekteydi. Ahmed b. Hanbel, Yahyâ b. Eksem’in herhangi bir bid‘atını bilmediğini söyler; Hatîb el-Bağdâdî de onu bid‘attan uzak, Ehl-i sünnet’e mensup bir âlim diye tanıtır ve dönemin kelâmla ilgili en önemli tartışma konularından biri olan halku’l-Kur’ân meselesinde Mu‘tezile anlayışına karşı çıkarak bunu savunanların tövbe etmeleri, tövbe etmedikleri takdirde idam edilmeleri gerektiğini ileri sürdüğüne dair rivayeti kaydeder (Târîħu Baġdâd, XIV, 199). İslâm tarihinde “mihne” adıyla anılan bu olayın siyasî bir problem haline gelmesine öncülük eden Kādılkudât İbn Ebû Duâd ile Yahyâ b. Eksem arasında pek çok münazara yapılmıştır. Aslında İbn Ebû Duâd’ı Halife Me’mûn’a tanıtarak yükselmesini sağlayan da Yahyâ olmuştur. Mütevekkil-Alellah’ın 237’de (851) İbn Ebû Duâd’ın oğlu Ebü’l-Velîd’i kādılkudâtlıktan azledip yerine tekrar Yahyâ’yı getirmesi üzerine mihne hadisesi tam anlamıyla ortadan kalkmıştır.

Şiî kaynaklarında, Yahyâ b. Eksem’in İsnâaşeriyye’nin dokuzuncu imamı Muhammed el-Cevâd’a âcizliğini ortaya koymak amacıyla sorular sorduğu, ancak ikna edici cevaplar alınca bundan vazgeçtiği nakledilmektedir (Ali el-Harrânî, s. 451-454; Şeyh Müfîd, s. 320-323). İbn Teymiyye ise Yahyâ b. Eksem’in büyük bir fakih sayıldığını, dolayısıyla böyle basit meselelerle uğraşmayacağını söyleyerek bu rivayetin uydurma olduğunu belirtmektedir (Minhâcü’s-sünne, IV, 69). Yahyâ b. Eksem’in onuncu imam Ali el-Hâdî’nin kardeşi Mûsâ’ya sorduğu sorulara Mûsâ’nın cevap verememesi üzerine Ali el-Hâdî’nin bunlara yazılı olarak cevap verdiği bilinmektedir (Mübâĥaŝâtü Yaĥyâ b. Ekŝem adıyla da bilinen risâlenin metni için bk. Ali el-Harrânî, s. 476-481).

Yahyâ b. Eksem başta fıkıh, hadis, kelâm ve nahiv olmak üzere çeşitli ilimlerle ilgilenen çok yönlü bir âlimdir. Hadis rivayet etmenin kendisini kadılık, kādılkudâtlık, vezirlik makamlarında bulunmaktan daha çok mutlu ettiğini söylemiş, muhaddisin mertebesinin üstünlüğüne dikkat çekmiştir. Onun hadisçiliği Yahyâ b. Maîn, İshak b. Râhûye, Ebû Âsım en-Nebîl ve Ebû Hâtim er-Râzî gibi muhaddisler tarafından ağır biçimde eleştirilmiş, özellikle icâzet ve vicâde yoluyla elde ettiği hadisleri semâ yoluyla nakletmesi tenkit konusu yapılmış ve hadis hırsızlığı olarak nitelendirilmiştir. Zehebî ve İbn Hacer el-Askalânî ise Yahyâ’yı “sadûk” diye niteleyip onun yalan söylemesine ihtimal vermezler. Nesâî, Yahyâ b. Eksem’i Ahmed b. Hanbel ve İshak b. Râhûye mertebesinde bir fakih kabul etmiş, Hâkim en-Nîsâbûrî de onun âlimlerin imamları arasında yer aldığını ve Kitâbü’t-Tenbîh adlı eserinden ilimde ne kadar ileri derecede bulunduğunun anlaşılacağını belirtmiştir (Hatîb, XIV, 197). İbn Hazm, Yahyâ b. Eksem’i sünnetler ve sahâbe sözleri hususunda geniş bilgiye sahip, dinî konularda hiç kimseyi taklit etmeyen, fetvalarında sahâbe ve tâbiînin fetvalarını esas alan Basralı muhaddis imamlardan saymış (el-İĥkâm, V, 99), Muhammed b. Seleme de Yahyâ’nın âlimlerin görüş ayrılıklarını iyi bildiğini ve Iraklılar’ın bu konuda onu esas aldıklarını kaydetmiştir (Serahsî, XVI, 124).

Yahyâ b. Eksem müctehid âlimlerden olmakla birlikte muhtemelen yetiştiği ilim muhiti dikkate alınarak Hanefî mezhebi âlimlerinden sayılmış, bazı görüşleri ve özellikle Ahmed b. Hanbel’in hakkındaki övgü sözlerinden dolayı Hanbelî tabakat eserlerinde biyografisine yer verilmiş, Dârekutnî ise onu İmam Şâfiî’nin öğrencileri arasında zikretmiştir. Yahyâ b. Eksem, fıkhın ve fıkıh usulünün teşekkül safhasında yaşamış müctehid bir âlim olup kendi ictihadları doğrultusunda hareket etmekteydi. Hanefî mezhebinin temel kaynaklarından birine eleştiriler yönelten (aş.bk.) Yahyâ’yı Hanefî mukallidi saymak doğru değildir; ancak Hanefî çevreleriyle daha sıkı irtibat halinde olmuştur. Nitekim ilk Hanefî tabakat müelliflerinden Saymerî, kendi dönemine kadar Irak çevresi Hanefî âlimlerinin biyografilerini ele aldığı Aħbâru Ebî Ĥanîfe ve aśĥâbih adlı eserinde Yahyâ b. Eksem’e müstakil bir yer vermemiştir. Fakat Îsâ b. Ebân’ın biyografisinde kaydettiği bir olayla ilgili olarak Yahyâ b. Eksem de İsmâil b. Hammâd, Bişr b. Velîd el-Kindî, Bişr b. Gıyâs el-Merîsî,


İbn Semâa gibi Hanefî mezhebinin üçüncü nesil ileri gelen âlimlerinden kabul edilmekte ve Halife Me’mûn’un hadislere muhalefet ettikleri iddiasıyla kendilerinden cevap vermelerini istediği, ancak onlardan bir karşılık alınamayınca Îsâ b. Ebân’ın Kitâbü’l-Ĥücceti’ś-śaġīr adlı eserini yazarak gereken cevabı verdiği anlatılmaktadır (Aħbâru Ebî Ĥanîfe, s. 141-142).

İlk dönem İslâm hukuku ekollerinin Irak ve Hicaz merkezli tasnifine göre Irak ekolü içerisinde yer alan Yahyâ b. Eksem, bir kimsenin fetva verebilmesi için hem re’yi hem de eseri (hadisleri) iyi bilmesinin şart olduğunu belirterek mutedil bir tavır ortaya koymuş (İbn Kayyim el-Cevziyye, I, 47), Mu‘tezile imamlarından Sümâme b. Eşres ve Zâhirî mezhebinin kurucusu Dâvûd b. Ali ile ilmî münazaralar yapmıştır. Kadınların temizlenme sürelerinin asgari on beş gün olduğu şeklindeki çoğunluk görüşüne karşı bu sürenin on dokuz gün olduğunu söylemesi (Cessâs, II, 30-31), ferâiz ilminde “el-Mes’eletü’l-Me’mûniyye” diye bilinen miras meselesi (İbn Hallikân, VI, 148) gibi bazı fıkhî görüşleri, âyet ve hadislerle ilgili bazı yorumları kaynaklarda zikredilmektedir. Yahyâ b. Eksem’in pek çok eser yazdığı, özellikle fıkha dair eserlerinin önemli kabul edildiği belirtilmekle beraber öğrencisi Kādî İsmâil’in ifadelerinden çok hacimli olan bu eserlerin erken dönemlerden itibaren ihmal edildiği anlaşılmaktadır (Hatîb, XIV, 200). İmam Muhammed’in el-CâmiǾu’ś-śaġīr’ine Kitâbü’t-Tenbîh adıyla bir reddiye yazarak bazı meseleleri eleştirmiş, kendisine Ebû Abdullah İbnü’s-Selcî tarafından Kitâbü’l-Beyân adlı eserle cevap verilmiştir. Kitâbü’t-Tenbîh’i Yahyâ b. Eksem’in ilimdeki mevkiine bir delil sayan Hâkim en-Nîsâbûrî’nin aksine bu eserden iktibaslar yapıp tenkitlerini cevaplandıran Ebü’l-Usr el-Pezdevî, Yahyâ’nın eserini karalamalar ve delil olamayacak şeylerle doldurmaktan başka bir şey yapmadığını söyleyerek onu ağır bir dille eleştirmiş ve tenkitlerine cevap vermenin boş bir uğraş olduğunu kaydetmiştir (Şerĥu’l-CâmiǾi’ś-śaġīr, vr. 3a). Yahyâ b. Eksem’in Îcâbü’t-temessük bi-aĥkâmi’l-Ķurǿân adlı bir eserle (İbnü’n-Nedîm, s. 41) şürûta dair bir kitap yazdığı zikredilmekle birlikte (Keşfü’ž-žunûn, II, 1046) bunların zamanımıza ulaştığı bilinmemektedir. Ayrıca kaynaklarda bazı şiirlerine yer verilmektedir (Vekî‘, II, 164-165; İbn Asâkir, LXIV, 74-75, 85, 86, 88). Onun Kitâbü Mesâǿili’l-aǾdâd adlı bir eseri olan Muhammed adında bir oğlu (İbnü’n-Nedîm, s. 340) ve kendisiyle yazıştığı, Merv’de yaşayan Abdullah adlı zâhid bir kardeşinin bulunduğu (İbn Asâkir, LXIV, 73), Hanne adındaki kız kardeşinin ise meşhur fakih Muhammed b. Nasr el-Mervezî ile evlendiği bilinmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Buhârî, et-Târîħu’l-kebîr, VIII, 263; İbn Ebû Hâtim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, II, 340; IX, 129; Vekî‘, Aħbârü’l-ķuđât, II, 160-167, 170; III, 272-273, 281, 294, 300, 303; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), V, 163, 180, 182, 185, 196, 314, 319, 340; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdülhamîd), IV, 8-9, 14, 17-23, 96, 128; İbn Hibbân, eŝ-Ŝiķāt, VIII, 451; IX, 265-266; Cessâs, Aĥkâmü’l-Ķurǿân (Kamhâvî), I, 262; II, 30-31; IV, 164; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 41, 212, 340; Ebû Muhammed Hasan b. Ali el-Harrânî, Tuĥafü’l-Ǿuķūl Ǿan âli’r-Resûl (nşr. Ali Ekber el-Gaffârî), Kum 1404, s. 451-454, 476-481; Şeyh Müfîd, el-İrşâd, Beyrut 1399/1979, s. 320-323; Ebû Mansûr es-Seâlibî, Ŝimârü’l-ķulûb (nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhim), Kahire 1985, s. 156-158; Hüseyin b. Ali es-Saymerî, Aħbâru Ebî Ĥanîfe ve aśĥâbih, Haydarâbâd 1976, s. 138, 141-142, 146; İbn Hazm, el-İĥkâm (nşr. Ahmed M. Şâkir), Beyrut 1403/1983, V, 99; Hatîb, Târîħu Baġdâd, I, 298-299; IV, 142; VII, 81, 161; VIII, 285; XIV, 191-204; İbn Mâkûlâ, el-İkmâl, I, 73; VII, 97-98; Ebü’l-Usr el-Pezdevî, Şerĥu’l-CâmiǾi’ś-śaġīr, Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 605, vr. 3a, 112b-113b; Serahsî, el-Mebsûŧ, XVI, 67, 124, 135; İbn Ebû Ya‘lâ, Ŧabaķātü’l-Ĥanâbile, I, 410-413; İbn Asâkir, Târîħu Dımaşķ (Amrî), XLIX, 120; LI, 301-302; LXIV, 62-92; Muvaffak b. Ahmed el-Mekkî, Menâķıbü Ebî Ĥanîfe, Beyrut 1401/1981, I, 313; İbn Hallikân, Vefeyât, I, 84-85, 89; VI, 147-155, 162-164; Takıyyüddin İbn Teymiyye, Minhâcü’s-sünne (nşr. M. Reşâd Sâlim), Riyad 1406/1986, IV, 67-69; Mizzî, Tehźîbü’l-Kemâl, VII, 52-53; XXXI, 207-223; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XII, 5-16; İbn Kayyim el-Cevziyye, İǾlâmü’l-muvaķķıǾîn (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Beyrut 1397/1977, I, 47; Kureşî, el-Cevâhirü’l-muđıyye, III, 582-583; Kalkaşendî, Meǿâŝirü’l-inâfe, II, 334-336; İbn Hacer, Tehźîbü’t-Tehźîb, XI, 179-183; Bezzâzî, Menâķıbü Ebî Ĥanîfe, Beyrut 1401/1981, II, 124; Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, Ketâǿibü aǾlâmi’l-aħyâr min fuķahâǿi meźhebi’n-NuǾmâni’l-muħtâr, Süleymaniye Ktp., Reîsülküttâb, nr. 690, vr. 35a, 93b-94a; Keşfü’ž-žunûn, II, 1046; İbnü’l-İmâd, Şeźerât, II, 40, 91, 101; Leknevî, el-Fevâǿidü’l-behiyye, s. 224; C. E. Bosworth, “Yaĥyā b. Aktham”, EI² (İng.), XI, 246.

Şükrü Özen