YAKĪNİYYÂT

(اليقينيّات)

Doğruluğu kesin olan önermeler anlamında felsefe ve mantık terimi.

Sözlükte “gerçeğe uygun bilgi, doğruluğunda şüphe bulunmayan inanç” anlamındaki yakīnin nisbet hali yakīnî kelimesinin çoğulu olan yakīniyyât doğruluk derecesi kesin veya kesine yakın önermeler için kullanılır. Fârâbî, kadîm mantıkçıların bunu “doğru kabul edilmesi gereken öncüller” diye adlandırdıklarını söyler (Kitâbü’l-Burhân, s. 87). İbn Sînâ da sonraki mantıkçıların yakīniyyât adını verdiği önermeleri “doğru kabul edilmesi gereken önermeler” başlığı altında ele almıştır (el-İşârât, s. 50 vd.); Gazzâlî ise yakīn olduğu zannedilen inançları da yakīniyyât içinde değerlendirir (Miĥakkü’n-nažar, s. 102).

İslâm mantık geleneğinde yakīn kavramını ilk defa geniş biçimde inceleyen düşünür Fârâbî’dir. Bununla birlikte kesinlik ifade eden önermeleri İbn Sînâ sınıflandırarak her birinin özelliklerini örnekleriyle tanıtmıştır. Ardından gelen mantıkçılar, İbn Sînâ’nın tasnifini adında yaptıkları bazı değişikliklerle benimseyip sürdürmüşlerdir. İslâm mantık tarihinde önermeler, doğruluk değeri bakımından ilk defa ayrıntılı şekilde Kitâbü’ş-Şifâ’nın el-Burhân kitabında (II. Analitikler, s. 13-17) tasnif edilmiştir. İbn Sînâ yakīn yerine zarûret kavramını kullanmayı tercih eder. Daha önce Fârâbî “Yakīn sadece zaruri önermelerde (zarûriyyât) bulunur; yakīnin sınıfları zarurinin sınıfları kadar olabilir” (Kitâbü’l-Ħaŧâbe, s. 33) dediğine göre o da yakīn ile zaruri arasındaki ilişkinin farkındadır. Bu sebeple İbn Sînâ sonrasındaki mantıkçılar yakīnî önermeleri bazan yakīniyyât, bazan bedîhiyyât, bazan da zarûriyyât adıyla tasnife tâbi tutmuşlardır.

İbn Sînâ en-Necât’ta (s. 126) bilgi derecelerini evveliyyât, tecribiyyât ve mahsûsât diye üç kısma ayırır. Sehlân es-Sâvî doğruluk değeri taşıyan vehimleri de yakīniyyâta dahil ederken (el-Beśâǿirü’n-naśîriyye, s. 228) Gazzâlî bilgideki kesinliği evveliyyât, iç müşâhedeler, dış duyumlar, tecribiyyât, tevâtürle bilinenler, vehmiyyât ve meşhûrât şeklinde yedi derecede inceler (Miĥakkü’n-nažar, s. 102-108). Kutbüddin er-Râzî, Kazvînî’nin eş-Şemsiyye’sine yazdığı Taĥrîrü’l-ķavâǾidi’l-manŧıķıyye adlı şerhte (s. 458-460) yakīniyyâtı zarûriyyât ve nazariyyât şeklinde ikiye ayırır ve zarûriyyât adı altında İbn Sînâ’nın


doğru kabul edilmesi gereken önermeler dediği, sonraki mantıkçıların yakīniyyât adını verdiği altı önermeyi sayar. Tehânevî’ye göre de yakīniyyât ya zarurî ya nazarî olur. Zarûriyyât içinde gösterilen altı önerme kesinlik değerine göre çoğunlukla şöyle sıralanır: Evveliyyât, fıtriyyât, müşâhedât, hadsiyyât, mücerrebât, mütevâtirât. Gazzâlî’de görüldüğü gibi bazan bunlara vehmiyyât da eklenir. Bazı mantıkçılar, yakīniyyâtı “evveliyyât ve duyu verileri” anlamında kullanılan “hissiyyât” başlığı altında toplayarak yukarıdaki altı önerme çeşidinden fıtriyyâtı birinciye, diğerlerini de ikinciye dahil ederler. Bu ikili tasnife “iç duyularla kavranan açık önermeler” anlamındaki vicdâniyyâtı ilâve edenler de vardır. Bir görüşe göre altı önermeden sadece hissiyyât ve evveliyyât zorunlu bilgiler arasında yer alır (Keşşâf, II, 1547-1548). Son dönem mantık kitaplarındaki yakīniyyât veya zarûriyyât tasnifi genelde Tehânevî’nin gösterdiği şekildedir. İbn Sînâ yakīnî niteliğini taşıyan önermeye (et-tasdîku’l-yakīnî) adını verir (Kitâbü’ş-Şifâ, s. 3). Bu tür öncüllerden yapılan kıyasa el-kıyâsü’l-yakīnî (İbn Ebü’l-Hadîd, s. 289), el-kıyâsü’l-burhânî (İbn Sînâ, Kitâbü’ş-Şifâ, s. 2) ve el-felsefetü’l-yakīniyye (Fârâbî, Kitâbü’l-Hurûf, s. 69) gibi isimler verilmiş, ayrıca bu önermeler burhanî kıyasın unsurları sayılmış, burhanî kıyaslardan elde edilen sonuçlar da nazariyyât olarak anılmıştır (ayrıca bk. BEDÎHÎ; YAKCN; ZARÛRİYYÂT).

BİBLİYOGRAFYA:

et-TaǾrîfât, “Vicdâniyyât” md.; Tehânevî, Keşşâf, II, 1547-1548; Fârâbî, Kitâbü’l-Burhân (el-Manŧıķ Ǿinde’l-Fârâbî içinde, nşr. Mâcid Fahrî), Beyrut 1987, s. 20-26, 87; a.mlf., Şerâǿiŧü’l-yaķīn (a.e. içinde), s. 98-104; a.mlf., Kitâbü’l-Ħaŧâbe (Deux ouvrages inédits sur la réthorique içinde, nşr. ve trc. J. Langhade), Beyrouth 1986, s. 33; a.mlf., Kitâbü’l-Hurûf: Harfler Kitabı (nşr. ve trc. Ömer Türker), İstanbul 2008, s. 69; İbn Sînâ, Kitâbü’ş-Şifâ: II. Analitikler (trc. Ömer Türker), İstanbul 2006, s. 1-3, 13-17, 197; a.mlf., en-Necât (nşr. M. Takī Dânişpejûh), Tahran 1364 hş./1985, s. 126; a.mlf., el-İşârât ve’t-tenbîhât: İşâretler ve Tenbihler (nşr. ve trc. Ali Durusoy v.dğr.), İstanbul 2005, s. 50-56; Gazzâlî, Miĥakkü’n-nažar (nşr. Refîk el-Acem), Beyrut 1994, s. 99-100, 102-108; Ömer b. Sehlân es-Sâvî, el-Beśâǿirü’n-Naśîriyye fî Ǿilmi’l-manŧıķ (nşr. Refîk el-Acem), Beyrut 1993, s. 219-229; İbn Ebü’l-Hadîd, Şerĥu’l-Âyâti’l-beyyinât (nşr. Muhtâr Ceblî), Beyrut 1996, s. 289-293; Muhammed b. Mahmûd eş-Şehrezûrî, Resâǿilü’ş-Şecereti’l-ilâhiyye fî Ǿulûmi’l-ĥaķāǿiķi’r-rabbâniyye (nşr. M. Necip Görgün), İstanbul 2004, I, 407-409; Kutbüddin er-Râzî, Taĥrîrü’l-ķavâǾidi’l-manŧıķıyye fî şerĥi’r-risâleti’ş-Şemsiyye (nşr. Muhsin Bîdârfer), [baskı yeri ve tarihi yok] (İntişârât-ı Bîdâr), s. 458-460; Ahmed Cevdet Paşa, Mi‘yâr-ı Sedâd (s. nşr. Necati Demir), Ankara 1998, s. 120.

Ali Durusoy