YÂKUB ÇELEBİ KÜLLİYESİ

Kütahya’da Germiyanoğulları devrinde inşa edilen külliye.

Gök Şadırvan, İmaret Mescidi, İmaret Camii ve Yâkub Çelebi Medresesi adlarıyla da tanınır. İmaret, mescid, türbe, medrese ve kütüphane birimlerinden oluşan külliyenin taş vakfiyesinden Germiyanoğlu II. Yâkub Bey tarafından inşa edildiği ve 814 (1411-12) yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Yine vakfiyeye göre imaret beş ay kadar işletildikten sonra Karamanoğulları’nın işgaline uğramış ve iki buçuk yıl faaliyet gösterememiştir. Çelebi Sultan Mehmed, Karamanoğulları’nı Kütahya’dan sürünce bu yerleri geri alarak II. Yâkub Bey’e teslim etmiştir. 1414’te II. Yâkub Bey taş vakfiyeyi yazdırmış ve imaret tekrar hizmete girmiştir. Vakfiyenin birçok satırında, “Çelebi Mehmed kabul tutup nişan verdi” diye yazılıdır. Bu durum, imarete tahsis edilmiş yerlerin fiilen Çelebi Mehmed’e ait olduğunu ve onun himayesini göstermektedir. Taş vakfiye 2 × 3,70 m. ebadında olup Türkçe yazılmıştır. Otuz dokuz satırı görülebilen vakfiye otuzuncu satırına kadar okunabilmiştir. Diğer satırlar âdeta silinmiş durumdadır. Giriş kapısı üzerinde yer alan üç satırlık Arapça kitâbeden yapının bir fesad sonucu yıkıldığı ve Sultan II. Murad’ın izniyle vakfın mütevellisi İshak Fakih b. Halîl tarafından 844’te (1440-41) ihya edildiği anlaşılmaktadır. Bu ihya sırasında yapının sınırları ve yapı tipi fazla değişikliğe uğramamış, üst örtüsü yenilenmiştir. Anadolu Valisi Osman Paşa (Gürcü) 1803 yılında yapıyı tamir ettirmiş, bu onarım sırasında cemaatin çokluğunu sebep göstererek imaretin tamamını mescide dahil etmiştir. Aynı tarihlerde hemen yakınındaki ulucaminin harap durumu, oldukça geniş bir kapalı alanı bulunan yapının mescide çevrilmesinin sebebini açıklamaktadır.

Medrese talebelerine, ihtiyaç sahiplerine ve fakirlere yemek dağıtmak amacıyla kurulan imaret mescidle birlikte zâviyeli/tabhâneli plana sahiptir. Tamamen moloz taştan inşa edilen yapıda taşların arasında yer yer düzensiz tuğla hatıllar yer almaktadır. Yalnız revak kemerlerini taşıyan ayaklar kesme taştandır. Yapıya giriş içeriye doğru çekilmiş üç bölümlü küçük bir


revak şeklindedir. Sivri kemerle dışarıya açılan revak yanlarda pandantifli, ortada mukarnas dolgulu üç basık kubbe ile örtülüdür. Revakın ortasındaki kapıdan geniş, kubbeli, aydınlık fenerli ve şadırvanlı bir orta mekâna geçilir. Ferah bir iç avlu konumundaki bu mekâna üç yönden kubbeli birer eyvan açılmaktadır. Dikdörtgen kuruluşlu eyvanların kubbeleri iki yana atılmış kemerlerin üzerine oturmaktadır. Girişin karşısındaki eyvanın zemini 20 cm. kadar yükseltilmiş, diğerleri düz bırakılmıştır. Yapıda yan eyvanlarla girişin iki yanında kalan boşluklara kubbeli birer oda inşa edilmiştir. Birer kapı ile orta mekâna açılan bu odaların içlerinde birer adet ocak bulunmaktadır.

Zemini yükseltilerek diğer eyvanlardan ayrılan ana eyvanının güney (sol) duvarında iki pencere vardır. İlk mihrabın bu iki pencere arasında yer aldığı söylenmektedir. Bu tip yapıların diğer örneklerinde görüldüğü gibi mihrabın burada olması mâkuldür. Günümüzde mihrap güney eyvanının türbe kademesiyle birleştiği yerdedir. Üçgen alınlığından XIX. yüzyılda buraya yerleştirildiği anlaşılmaktadır. Yine bu yüzyılda büyük bir onarım geçiren yapının duvarlarında ve özellikle pencerelerinde görülen bazı değişiklikler bu tamire işaret etmektedir. Onarım sırasında giriş kapısının üçgen alınlığı ve söveleri yenilenmiş, yuvarlak kemerli ve taşkın söveli duruma getirilen pencereler içeriye doğru pahlanarak genişletilmiştir. Ayrıca yan odalarda bulunan ocakların yaşmakları da yenilenmiştir. İmaret 1954’te Millî Eğitim Bakanlığı tarafından tamir ettirilmiş ve Vahîd Paşa İl Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Onarım sırasında binanın sonradan yapılan, dört yöne meyilli kiremit örtülü ahşap çatısı kaldırılarak kubbeler dışarıdan görülecek hale getirilmiştir. 1999’da Çini Müzesi olarak düzenlenen yapı günümüzde de aynı fonksiyonu sürdürmektedir.

Türbe Kütahya ve çevresinde yaygın biçimde görülen eyvan tipi türbe şeklindedir. Güney eyvanının hemen arkasında yer alan türbe eyvandan daha küçük olup basık bir kubbe ile örtülüdür. Geniş bir sivri kemerle eyvana açılan türbenin zemini yerden 105 cm. kadar yükseltilmiştir. Türbede II. Yâkub Bey ile eşi Paşa Kerime Hatun’a ait iki sanduka bulunur. Sandukalar ve türbenin zemini, altıgen fîrûze renkli çinilerin arasına yerleştirilen üçgen lâcivert çinilerle kaplanmıştır. Çoğu geç döneme ait olan bu çiniler arasında renkli sır tekniğinde yapılmış rûmî motifli birkaç parça bordür çinisi vardır.

İmaret mescidinin güneydoğu köşesinde yer alan medrese “U” şeklinde düzenlenmiş olup revaksız dar bir avlu etrafında sıralanan dokuz hücreden meydana gelmektedir. Eski bir fotoğrafından avlu kapısı yakınında yüksek bir eyvanının varlığı anlaşılmaktadır. Külliyenin çok önemli Türkçe taş vakfiyesi önceleri bu eyvanda bulunmaktaydı. Ayrıca bu eski fotoğrafta medrese hücrelerine ait olduğu sanılan yan yana küçük baca dizileri görülmektedir. 1935 yılına kadar bir bölümü ayakta kalan medrese bu tarihten itibaren tamamen ortadan kaldırılmış ve büyük kısmının üzerinden Gediz caddesi geçmiştir. Bu esnada taş vakfiye de buradaki yerinden alınıp imaret mescidinin giriş revakındaki yerine konmuştur. Vakfiyede kütüphanesi için bir memurun tahsis edildiği belirtilen yapının külliye binaları arasında yer aldığını düşünmek mümkündür.

Ulucaminin güneybatısında kesme taştan büyükçe bir yapı kalıntısı mevcuttur. Kare planlı, prizmatik Türk üçgenleriyle geçişi sağlanan, tuğla kubbe ile örtülü yapının doğusunda eyvan şeklinde bir uzantı yer almaktadır. 1960 tarihli imar komisyonu raporunda yapıdan, 1737’de Müftü Abdullah Efendi tarafından inşa ettirilen Müftü Efendi Kütüphanesi diye bahsedilmektedir. Ancak XIV. yüzyılın sonu ile XV. yüzyılın başlarına ait üslûp özellikleri gösteren yapının II. Yâkub Bey Külliyesi’ne ait kütüphane binası olabileceği düşünülebilir. Germiyanoğulları Beyliği’nin Kütahya’daki bu en önemli yapısı günümüzde imaret ve türbesiyle varlığını sürdürmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ali Kızıltan, Anadolu Beyliklerinde Cami ve Mescitler, İstanbul 1958, s. 81; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi II, s. 516-518; Mustafa Çetin Varlık, Germiyanoğulları Tarihi: 1300-1429, Ankara 1974, s. 111; a.mlf., XVI. Yüzyılda Kütahya Sancağı, Erzurum 1980, s. 174; a.mlf., “Germiyanoğulları Beyliği”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı (haz. Ahmet Yaşar Ocak), Ankara 2006, I, 153-157; Ara Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi-Bir Deneme”, Kütahya: Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılına Armağan, İstanbul 1981-82, s. 288-304; a.mlf., Ortaçağ Türk Mimarisinin Anahatları İçin Bir Özet, İstanbul 1988, s. 69; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 219; A. Osman Uysal, Germiyanoğulları Beyliğinin Mimari Eserleri, Ankara 2006, s. 125-140; Semavi Eyice, “İlk Osmanlı Devrinin Dinî-İçtimâi Bir Müessesesi: Zâviyeler ve Zâviyeli Camiler”, İFM, XXIII/1-2 (1963), s. 40-41.

Gülberk Bilecik