YIVA

Oğuz boylarından biri.

Kâşgarlı Mahmud (XI. yüzyıl) boyun adının İva, Yava, Yıva ve Ava gibi söylenişlerini tesbit etmiş, bunu dördüncü sırada zikrederek damgasının şeklini de vermiştir. Reşîdüddin’in (XIV. yüzyıl) listesinde ise adı Yıva biçiminde yazılan boy yirmi üçüncü sırada yer almıştır. Yine orada Yıva’nın “mertebesi hepsinden üstün” mânasını taşıdığı, İgdir, Bügdüz ve Kınık boyları ile ortak ülüşünün aşığlu ve kıç, ortak onkunlarının ise çağrı (çakır kuşu) olduğu yazılmıştır.

Oğuzlar’ın Üçok koluna mensup Yıvalar’a ait en eski bilgi 553 (1158) yılından daha geriye gitmez. Bu tarihte İva Perçem’e mensup Türkmenler’in Cebel’de (İran-Kürdistan eyaleti) yağma faaliyetlerini arttırmaları üzerine Abbâsîler, Mengü Bars kumandasında asker gönderip onların hareketlerine son vermişlerdir. 568’de (1172) Perçem, buyruğundaki Türkmenler’le Hemedan yörelerine akınlarda bulunduktan sonra Dînever’i yağmalamış, Nahcıvan’da bunu haber alan Atabey İldeniz, Perçem’in üzerine yürüyüp onu Bağdat yakınına kadar kovalamıştı. Bunun Bağdat’a girmek için bir hile olabileceğinden şüphelenen Abbâsî halifesi bir yandan asker toplamaya, surları tahkim etmeye başlamış, diğer yandan İldeniz’e atlar göndermiş ve unvanlar vererek onu taltif etmişti. İldeniz de maksadının sadece bu Türkmenler’i kötü davranışlarından vazgeçirmek olduğunu bildirerek özür dilemiş ve Hânikīn Köprüsü’nü geçmeden geri dönmüştü. Anlaşıldığına göre Perçem Bey halifeyi metbû tanıyordu. Oğulları da halifelere bağlı kalmayı sürdürmüşlerdi. Hatta Yıva beyinin sözü edilen bu hareketi halifenin gizli emriyle yapmış olması da ihtimal dahilindedir.

583 (1187) yılında son Selçuklu sultanı II. Tuğrul ile halifenin veziri Celâleddin İbn Yûnus arasında Hemedan dolaylarında yapılan savaşta Yıvalar halife ordusunda yer aldı. Ordunun sol kolunu teşkil eden Ayaba kumandasındaki Atabegli askerler bozguna uğrayıp kaçmaya başlayınca Yıvalar tarafından kovalandı. Ayaba’nın askerleri Yıvalar’ın takibinden kurtulmak için ağırlıklarını bıraktı ve bunları alan Türkmenler ülkelerine geri döndü. Bu savaşta Yıvalar’ın başında Perçem’in oğlu Mahmud vardı. İlk defa “melik” unvanını kullanan da odur. Irak Selçuklu Sultanlığı’na son veren Hârizmşah Alâeddin Tekiş, Irâk-ı Acem’deki bazı yerleri Selçuklu emîrlerine bırakmıştı. Bunlar Hârizmşah’a isyan ederek bozguna uğrayınca kaçıp kurtulan bazı beyler Yıva Meliki Mahmud’a sığındı. Daha sonra halifenin askerleriyle Tekiş’in Hemedan valisi Mayacık’ın ordusu arasında yapılan ve onun galibiyetiyle nihayete eren savaşa Yıvalar’ın da katıldığı tesbit edilmektedir. Fakat Melik Mahmud’un ölüm tarihi belli değildir.

Perçem oğlu Mahmud’dan sonra Fahreddin İbrâhim, Yıva beyi oldu. 593’te (1196) Atabeg Özbek adına Hemedan’ı yönetmeye başlayan Emîr Nûreddin Gökçe’nin Yıvalar’ı ortadan kaldırma planı gerçekleşmedi. 605’te (1208) Fahreddin İbrâhim bir


bâtınî tarafından öldürülünce yerine oğlu Perçem geçti. Bağdat’a gelen Perçem’e halife tarafından hil‘at giydirilip kılıç kuşatıldı, ayrıca 10.000 altın verildi. Perçem birkaç yıl meliklik makamında bulundu. Ölümünün ardından yerini oğlu Süleyman aldı. İbnü’l-Esîr, Abbâsî halifesinin Perçem oğlu Süleyman’ı beylikten azlettiğini ve beyliğin başına Süleyman Bey’in küçük kardeşini getirdiğini yazar. Bunun sebebi tam olarak bilinmemektedir. Celâleddin Hârizmşah 621’de (1224) halifenin topraklarına yaptığı bir akından Azerbaycan’a dönerken Hemedan’ın kuzeyindeki Bahar Kalesi’ne uğrayarak Yıva Meliki Süleyman Şah’a konuk oldu ve orada Süleyman Şah’ın kız kardeşiyle evlendi, ondan bir oğlu doğdu. Yıva meliki bu tarihte şah unvanını taşımaktaydı. Son Yıva meliki Süleyman Şah Farsça biliyor ve bu dilde şiirler yazıyordu. Onun nücûm ilmine vâkıf olduğunu Reşîdüddin bildirir. Lurlar’a karşı başarılarını da Hamdullah el-Müstevfî eserinde anlatır. Süleyman Şah halifeye samimi bir şekilde bağlandı. Komşu Lur emîrleri, Salgurlular, Musul hâkimi, Hülâgû’yu metbû tanıdıkları halde kendisi halifeden ayrılmadı. 656 (1258) yılında Hülâgû Bağdat’ı kuşattığında şehri savunanlardan biri de Süleyman Şah’tı. Süleyman Şah da halife ve halifenin Türk asıllı kumandanları ile birlikte burada hayatını kaybetti.

Hamdullah el-Müstevfî, Lur Emîri Bedreddin Mes‘ûd’un Süleyman Şah’ın öldürülmemesi için Hülâgû’ya ricada bulunduğunu, ancak bunun kabul edilmediğini bildirir. Fakat Bedreddin Mes‘ûd, Süleyman Şah’ın ailesini ve yakın adamlarını korumayı başardı ve onları Luristan’a götürdü. Bunların bir kısmı ortalık yatıştıktan sonra Bağdat’a döndü. Yine Hamdullah’a göre Süleyman Şah zamanında İran’ın Kürdistan bölgesi on beş idarî yöreye ayrılmaktaydı ve bu yörelere ait gelirin toplamı 200 tümene yakındı. Halbuki müellifin zamanında (XIV. yüzyılın birinci yarısı) aynı yörelerden ancak 20 tümen, 1500 dinar tahsil edilebiliyordu. Bu karşılaştırma, Süleyman Şah devrinde Kürdistan vilâyetinin mâmur bir bölge olduğunu açıkça gösterir. Perçem Bey Yıvaları’nın âkibeti hakkında bilgi yoktur. V. Minorsky, Karakoyunlu iline mensup Baharlı oymağının adının Bahar Kalesi’nden geldiğini kabul ederek Karakoyunlular’ın Yıvalar’ın nesli olduğunu ileri sürmüştür.

XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde kalabalık bir Yıva kümesinin Urmiye yöresinde yaşadığı tesbit edilmiştir. Bunlar, Perçem Yıvaları’ndan ayrı olup muhtemelen Moğol istilâsı üzerine ana yurtlarından bu yöreye gelmişlerdi. İbnü’l-Esîr’e göre bu Yıvalar kalabalık olup 10.000 atlı çıkarıyorlardı. Diğer bir tarihçiye göre Urmiye Yıvaları sultanı (Celâleddin Hârizmşah) yok farzederek çevreye korku salmakta ve uçlara akınlarda bulunmaktaydı. Bu yüzden Celâleddin, Ahlat’tan geri dönerek Yıvalar’ı dağıtmıştı. Elde ettiği koyun sürülerinden ganimetin sadece hazineye ait olan kısmı 30.000 altın tutmuştu. Bu hadiseden 623 (1226) yılında bahseden İbnü’l-Esîr, Uşnu ile Urmiye şehirlerinin Yıvalar’ın elinde bulunduğunu ve Hoy’u da haraca bağladıklarını yazar. Yine onların ticaret kervanlarını vurarak yolların güvenliğini ortadan kaldırdıklarını, Tebrizli tâcirlerin Erzurum’dan Tebriz’e götürmekte oldukları 20.000 koyunu ele geçirdiklerini bildirir. Yıvalar’ın işi ileriye vardırmaları üzerine Celâleddin Hârizmşah, Ahlat önünden gelip onları gafil durumda yakaladı, çoğunu öldürüp ailelerini esir aldı, davarlarının pek çoğuna el koydu. Bu olaydan altı yıl sonra Moğollar’ın gelmesiyle bu Yıvalar da Azerbaycan Türkmenleri gibi batıya gitmiş olmalıdır.

Aksungur oğlu Emîr İmâdüddin Zengî, Musul’dan sonra Halep’e hâkim olarak Haçlılar’la mücadeleye girişince İran’ın Kürdistan eyaletindeki Yıvalar’ın bir bölüğüne Halep’in sınır kesiminde yurt vermişti. Yıvalar’ın Haçlılar’dan geri alacakları yerler de kendilerine ait olacaktı. Bu Yıvalar’ın başındaki Arslan oğlu Yaruk Bey, Haçlılar’la savaşıp onların bazı topraklarını ele geçirdi. Onun idaresindeki Yıvalar ve Yaruk’un oğulları Yaruklu (Yarukıye) adıyla anılmaya başlandı. Yaruk 564’te (1169) öldü. Onun ardından Yıvalar’ın en tanınmış beyinin İzzeddin Aynüddevle olduğu belirtilmektedir. Aynüddevle, Nûreddin Mahmud Zengî’nin kumandanı Şîrkûh el-Mansûr’un 1169’da üçüncü yürüyüşüne katıldı. Fakat Şîrkûh’un ölümü üzerine yerine geçen Selâhaddîn-i Eyyûbî’ye tâbi olmak istemedi ve kalabalık askeriyle Suriye’ye döndü. Yaruk’un oğullarından Bedreddin Daldurum, Antep’in güneyindeki Tel Beşîr/Tel Bâşir emîri idi. Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin bütün seferlerinde bulundu; doğruluğu ve bahadırlığı ile hükümdarın en muteber emîrleri arasında yer aldı. Haçlılar’la yapılan antlaşmaların düzenlenmesi ve imzalanmasına o da katıldı. Bedreddin Daldurum 611’de (1214-15) Tel Beşîr’de vefat etti. Bedreddin’den sonra Tel Beşîr ve Tel Hâlid Emirliği’nin başına Fethuddin geçti. Onun emirliği de dört yıl sürdü. 615’te (1218) adı geçen kaleler Anadolu Selçuklu Hükümdarı I. İzzeddin Keykâvus’un eline geçti. Ardından Eyyûbîler tarafından geri alındıysa da Fethuddin’e iade edilmedi. Buna karşılık Fethuddin’e ve Yaruklu ailesinin diğer mensuplarına dirlikler verildi. Bunlar Halep’in dışındaki Yarukıye denilen mahallelerinde oturdular. XIII. yüzyılın tarihçilerinden İbn Şeddâd, Yaruklular’ın yaptırdıkları cami, medrese, hamam gibi pek çok eserin bir listesini verir.

Yıvalar’ın XIII. yüzyılda Anadolu’da yaşadıklarına dair Selçuklu tarihçisi İbn Bîbî’de bir kayıt vardır. Buna göre Rükneddin Kılıcarslan, ağabeyi Sultan II. İzzeddin Keykâvus’a isyan edince (652/1254) ona karşı kullanılmak üzere Kıpçak’tan, Gence’den, Îve’den (İva > Yıva) ve diğer bazı topluluklardan asker toplanmıştı. Burada zikredilen Yıvalar muhtemelen Urmiye yöresinden Anadolu’ya gelen gruplardan biriydi. XVI. yüzyılda Anadolu’da Yıvalar’a ait yirmi yer adı tesbit edilmiştir. Bunlardan başka Yıva ve Yıvalu adlı bazı oymaklar vardır ki bunların en önemlilerinden biri Halep Türkmenleri içinde yer almıştı. Bu toplulukta Hayl Yıva adlı bir oymağın var olduğu kaydedilmiştir. Buradaki ilk kelimenin Arapça “hayl” (atlı sınıfı) kelimesinden gelip gelmediği üzerinde kesin bir şey söylenememektedir. Kanûnî Sultan Süleyman döneminin ilk yıllarında bu Yıva oymağı Emet Kethüdâ’nın emrinde olup 200 çadırdan müteşekkildi. II. Selim devrinde nüfusu bir hayli artan Yıva oymağı beş kola ayrıldı. XVII. yüzyılın ortalarına doğru Yıvalar’dan ancak 150 çadırlık bir kol eski yaşayışını sürdürmekteydi, diğerlerinin nerelerde yerleştiği bilinmemektedir. Bir başka Yıva oymağı Dulkadırlı eli içinde yer almıştı. Bu oymak XVI. yüzyılda Durmuş Hacılı, Dergeç, Esenceli, Yahşı Hanlı, Sufyanlı ve Yıvalı adlı obalara ayrılmıştı. Bu obalardan bazıları, güney ve güneybatıdaki Gündüzlü ve Kınık yörelerinde bulunan kışlaklarında çiftçilik yapmaktaydı. Ayrıca Dulkadırlı eli arasında nüfusu çok az başka bir Yıva oymağı vardı. Sivas’ın güneyindeki Yeni İl oymakları içinde XVI. yüzyılda 156 vergi nüfuslu bir başka Yıva oymağına daha rastlanmaktadır. Bunların Dulkadırlı Yıvaları’nın bir kolu olması muhtemeldir.

II. Bayezid devrinde İç İl’deki büyük oymaklardan biri de Yıvalar’dı. Bu oymak, İç İl’deki diğer birçok oymak gibi köylerde yerleşmiş olmakla beraber teşkilâtını henüz muhafaza etmekteydi. Bunlar Büyük Yıva ve Küçük Yıva şeklinde iki kola ayrılmıştı. Büyük Yıvalar, Eski Gülnar ile Anamur arasındaki Aksaz yöresinde toplu


halde yerleşmişti. Küçük Yıva kolu da yine toplu halde Anamur’un kuzey ve batısındaki topraklarda yurt tutmuştu. Bu ikinci kola mensup bazı obalar Anamur kasabasında da yerleşmişti. II. Bayezid döneminde Büyük Yıva koluna ait kırk kadar köy adına rastlanır. Bunların bir kısmı adlarını zamanımıza kadar korudu. Küçük Yıvalar ise Anamur kasabasından başka on dört köyde iskân edilmişti. Bunların başında bulunan aile Yıvaoğulları adını taşımaktaydı. Bu aileden Hüseyin Bey, Büyük Yıva köyünde bir cami yaptırdı, bir de vakıf tesis etti. Yine Yıvaoğulları’ndan Ali Bey’in Kızılca köyünde bir mescidi vardı. Yıva beylerinden Paşa Bey, Kazancılar köyünde Ahî Seyyidî adlı bir şeyh için bir zâviye yaptırdı. Alâeddin ve Mehmed adlı Yıva beyleri de timar sahibiydi. Bunlardan başka Kayseri çevresinde Yıvalı (183 vergi nüfuslu), Ürgüp dolaylarında da üç kola ayrılan Yıva adlı başka bir oymak, Tarsus yöresinde de aynı adı taşıyan küçük bir oymak yaşamaktaydı. Moğol devrinden sonra İran’da Yıva adıyla büyük bir oymak görülmez; ancak Safevî devrinde Kaçar boyunun obaları arasında Yıva adına rastlanır. Kaçar boyunun Anadolu’dan (Bozok yöresi) olduğu ve XV. yüzyılın ikinci yarısında bu ülkeden ayrılıp Kuzey Azerbaycan’daki Gence yöresinde yurt tuttuğu bilinmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Dîvânü lugāti’t-Türk, I, 56; III, 18-20; Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 56; III, 24-27; Râvendî, Râĥatü’ś-śudûr, s. 377, 382, 392; a.e. (Ateş), II, 319, 347, 352, 356, 361; İbn İsfendiyâr, Târîħ-i Ŧaberistân (nşr. Abbas İkbâl), Tahran, ts., s. 143, 160, 161; Aħbârü’d-devleti’s-Selcûķıyye, s. 177; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 239, 394-395; XII, 301, 462-463; Muhammed b. Ahmed en-Nesevî, Sîretü’s-Sulŧân Celâliddîn Mengübertî (nşr. ve trc. O. Houdas), Paris 1891, s. 186, 210; Bündârî, Sene’l-Berķı’ş-Şâmî (nşr. Ramazan Şeşen), Beyrut 1971, s. 75, 76, 92; Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravżateyn, I, 407; İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-ǾAlâǿiyye, s. 613; İbnü’s-Sâî, el-CâmiǾu’l-muħtaśar (nşr. Mustafa Cevâd), Bağdad 1353/1934, IX, 130; İzzeddin İbn Şeddâd, el-AǾlâķul-ħaŧîre fî źikri ümerâǿi’ş-Şâm ve’l-Cezîre (nşr. D. Sourdel), Dımaşk 1953, s. 56, 71, 85, 119, 135; İbnü’l-İbrî, Târîħu muħtaśari’d-düvel (nşr. Antûn Sâlihânî el-Yesûî), Beyrut 1890, s. 472, 474; İbn Vâsıl, Müferricü’l-kürûb, I, 160, 168, 180; II, 71, 142, 147, 187, 343, 359, 404; III, 45, 95, 96, 224, 264; Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî, CâmiǾu’t-tevârîħ (nşr. Behmen Kerîmî), Tahran 1338, I, 43; a.e.: Histoire des mongols de la Perse (nşr. E. M. Quatremère), Paris 1836, s. 232, 244, 246, 274, 294; İskender Bey Münşî, Târîħ, s. 385; Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilâtı, Destanları, İstanbul 1980, s. 360-368, 585-586, 600-604; a.mlf., “Yıva Oğuz Boyuna Dair”, TM, IX (1951), s. 151-168.

Faruk Sümer