ZEBÂNİ

(الزبانية)

İnsanları cehenneme sevkeden ve cehennemi yöneten meleklere verilen ad.

Sözlükte “itip kakmak, şiddetle sürüklemek” anlamındaki zebn kökünden türeyen zebânînin çoğulu zebâniyedir. Bazı âlimler zebâniyeyi tekili bulunmayan çoğul kelimelerden kabul etmekle birlikte kelimenin zebâniden başka zâbin, zibnî ve zibniye lafızlarının çoğulu olduğunu söyleyen dilciler de vardır. Cehennemliklere şiddetle muamele ettikleri veya ellerinin yanı sıra ayaklarını da kullanabildikleri için zebânilere bu adın verildiği genellikle kabul edilir (Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-CâmiǾ, XX, 126). Zebâniye kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de bir yerde geçer ve bununla cehennemdeki azap melekleri kastedilir (el-Alak 96/18). Alak sûresinde belirtildiğine göre Cenâb-ı Hak, Resûl-i Ekrem’in namaz kılmasını engellemeye çalışan kişiyi bundan vazgeçmediği takdirde yalancı ve günahkâr alnından yakalayıp cehenneme atacak, bu kişi taraftarlarını imdadına çağırırsa Allah da zebânileri çağıracaktır (96/9-18). Hz. Peygamber’in namaz kılmasını engellemek isteyen kişinin Ebû Cehil olduğu kaynaklarda belirtilir. İbn Abbas’tan nakledildiğine göre Resûlullah Kâbe’de namaz kılarken Ebû Cehil yanına yaklaşıp, “Ben seni burada namaz kılmaktan menetmemiş miydim?” diye tehditte bulunmuş, Peygamber de ona sert bir şekilde karşılık vermiş, Ebû Cehil, “Neye güvenerek böyle davranıyorsun, ben bu vadide taraftarları en kalabalık olan kişiyim” deyince (Müsned, I, 256) yukarıdaki âyet nâzil olmuştur. Yine İbn Abbas’tan rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem, “Eğer Ebû Cehil cüret ederek namaz kılmamı engellemeye kalkışsaydı onu azap melekleri hemen yakalardı” buyurmuştur (Müsned, I, 329; Buhârî, “Tefsîrü’l-Ķurǿân”, 96/4; Taberî, XXX, 164-165). Sahâbîler de zebâniye kelimesine “azap melekleri” anlamı vermiştir (İbn Receb, s. 117).

Kur’an’da cehennemliklere dair beyanlardan anlaşıldığına göre cehennemde zebânilerin başında Mâlik adlı bir melek vardır. Azaptan kurtulmak isteyen cehennem halkı bu meleğe hitap ederek, “Ne olur, Allah bizim hayatımıza son versin!” diyecek, o da, “Hayır! Siz hep burada kalacaksınız” cevabını verecektir (ez-Zuhruf 43/77). Cehennemde bulunan zebâni sayısının on dokuz olduğu yine Kur’an’da zikredilir (el-Müddessir 74/30). Sûrenin 31. âyetinde cehennem bekçilerinin yalnızca meleklerden oluştuğu ve on dokuz sayısının inkârcılar için bir imtihan sebebi kılındığı belirtildikten sonra Allah kendi ordularının sayısını sadece kendisinin bildiğini haber verir ki bundan on dokuz meleğin cehennemde bekçilik yaptığı sonucu çıkarılabilir; âlimler de on dokuz meleğin azap meleklerinin yöneticileri olduğu görüşündedir (Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, et-Teźkire, I,133-137; Süyûtî, el-Ĥabâǿik, s. 66). Rivayete göre bu âyet nâzil olunca Ebû Cehil ile taraftarları, on dokuz meleği azımsayıp bunların cehenneme girecek çok sayıda insanla baş edemeyeceğini iddia etmişlerdir (Şevkânî, V, 329-330). Kur’an’da ayrıca zebânilerin son derece iri yapılı, güçlü ve şiddetli olduğu, inkârcılara karşı çok sert davrandığı haber verilir (et-Tahrîm 66/6). Bu melekler Allah’ın gazabına uğrayanları cezalandırmak için yaratıldığından bütün sözlerinde ve fiillerinde şiddet vardır (a.g.e., V, 253-254). Yine Kur’an’da zebânilerden “hazene” (muhafızlar) diye söz edilir. Cehennem tasvirine ilişkin âyetlerde bildirildiğine göre günahkârlar gruplar halinde cehenneme sevkedilip kapıları açılınca muhafızlar kendilerine, “Size, Allah’ın âyetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı haber veren peygamberler gelmedi mi?” diye soracak, onlar, “Evet geldi, fakat biz onları yalanladık” cevabını verince zebâniler, “Öyleyse girin cehennemin kapılarından” diyerek onları cehenneme atacaklar, azaplarının hafifletilmesi talebini de reddedeceklerdir (ez-Zümer 39/71-72; el-Mü’min 40/49-50; el-Mülk 67/7-9; Ali M. M. es-Sallâbî, s. 165-167). Çeşitli hadis rivayetlerinde de cehennem muhafızlarına dair bilgiler vardır. Hz. Peygamber Mâlik’i isrâ ve mi‘rac esnasında, ayrıca rüyasında görmüş ve onun cehennemi tutuşturan melek olduğunu söylemiştir (Buhârî, “Bedǿü’l-ħalķ”, 7; “Enbiyâǿ”, 24; “Cenâǿiz”, 93).

Sonraki kaynaklarda Resûl-i Ekrem’e nisbet edilen rivayetlerde zebâniler için bazı tasvirler yer alır: Zebâniler gözleri yıldırım gibi ışık saçan, ağızları dikenli varlıklardır. Kulların hesaba çekilmesinin ardından yetmiş bin zebâni yetmiş bin dizgininden tuttuğu cehennemi getirir ve kapılarında cehennemlikleri bekler (Münzirî, IV, 232, 241; Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, et-Teźkire, I, 133-138; Süyûtî, el-Ĥabâǿik, s. 66-68; el-Büdûrü’s-sâfire, s. 406-407; Şevkânî, V, 331). Cehennemlikleri perçemlerinden tutup yüzükoyun cehenneme sürükler ve orada kendilerine azap uygular. Sözü edilen kaynaklarda çeşitli azap şekillerine de temas edilir (İbn Ebü’d-Dünyâ, s. 33-53, 68-87, 115; Subhi Salih, s. 81; Ali M. M. es-Sallâbî, s. 172). Zebâniler hakkındaki tasvirlerin bir kısmı Kur’an’daki cehennem tasvirlerinin bir yorumu niteliğindedir. Bu konuda hadis diye nakledilen rivayetleri de âlimlerce yapılan yorumlar olarak kabul etmek gerekir.

BİBLİYOGRAFYA:

Kāmus Tercümesi, IV, 640; Müsned, I, 256, 329; İbn Ebü’d-Dünyâ, Śıfatü’n-nâr (nşr. M. Hayr Ramazan Yûsuf), Beyrut 1417/1997, s. 33-53, 68-87,115; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (Bulak), XXX, 164-165; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, IX, 179; Münzirî, et-Terġīb ve’t-terhîb, Kahire, ts. (Mektebetü dâri’t-türâs), IV, 232, 241; Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-CâmiǾ (nşr. Hişâm Semîr el-Buhârî), Riyad 1423/2003, XX,126-127; a.mlf., et-Teźkire fî aĥvâli’l-mevtâ ve umûri’l-âħire (nşr. Ebû Süfyân Mahmûd b. Mansûr), Medine 1417/1997, I, 132-138; Nizâmeddin en-Nîsâbûrî, Ġarâǿibü’l-Ķurǿân (Taberî, CâmiǾu’l-beyân [Bulak] içinde), XXX, 132; İbn Receb, Vaśfü’n-nâr (nşr. Ebû Muâz Eymen b. Ârif ed-Dımaşkī), Kahire 1413/1992, s. 117; Süyûtî, el-Büdûrü’s-sâfire (nşr. Ebû Muhammed el-Mısrî), Beyrut 1411/1991, s. 406-407; a.mlf., el-Ĥabâǿik fî aħbâri’’l-melâǿik (nşr. Ebû Hâcer M. Saîd b. Besyûnî Zağlûl), Beyrut 1405/1985, s. 65-68; Şevkânî, Fetĥu’l-ķadîr, V, 253-254, 329-331; Elmalılı, Hak Dini, VIII, 5961-5962; Subhi Salih, Ölümden Sonra Diriliş (trc. Şerafeddin Gölcük), İstanbul 1976, s. 81; Muhammed b. Abdülvehhâb el-Akīl, MuǾteķadü fıraķi’l-müslimîn ve’l-yehûd ve’n-nasârâ ve’l-felâsife ve’l-veŝniyyîn fi’l-melâǿiketi’l-muķarrebîn, Riyad 1422/2002, s. 46-47; Ali M. M. es-Sallâbî, el-Îmân bi’l-yevmi’l-âħir, Beyrut 1431/2010, s. 165-172.

Yusuf Şevki Yavuz