ZİYÂD b. EBÎH

(زياد بن أبيه)

Ebü’l-Mugīre Ziyâd b. Ebî Süfyân

(ö. 53/673)

Emevîler’in Irak valisi.

Hicretin birinci yılında (622) Tâif’te doğdu. Annesi İranlı bir devlet adamının Hâris b. Kelede’ye hediye ettiği Sümeyye adlı bir câriyedir. Hâris b. Kelede, Nâfi‘ ve Nüfey‘ (Ebû Bekre) adındaki çocuklarının annesi olan Sümeyye’yi daha sonra kölesi Ubeyd er-Rûmî ile evlendirdi. Ziyâd bu evliliğin devam ettiği yıllarda dünyaya geldi. Kendisine Ziyâd b. Sümeyye veya Ziyâd b. Ubeyd künyesi verilmekle birlikte babasının kim olduğu bilinmediği için daha ziyade İbnü Ebîhi (babasının oğlu) diye tanındı. 44 (664) yılında Muâviye b. Ebû Süfyân tarafından Ebû Süfyân’ın nesebine bağlanınca Ziyâd b. Ebû Süfyân olarak adlandırılsa da Ziyâd b. Ebîh adıyla şöhret kazandı.

Hz. Peygamber’i görmeyen Ziyâd b. Ebîh, 9 (630) yılında Sakīf kabilesinin İslâm’ı kabul etmesi esnasında veya Hz. Ebû Bekir döneminde müslüman oldu. Tâif’te çocukluğunda okuma yazma öğrendiği anlaşılmaktadır. Hz. Ömer zamanında 14 (635) yılında Basra bölgesine kumandan tayin edilen eniştesi Utbe b. Gazvân ile birlikte bölgedeki fetihlere katıldı. Furât şehrinin fethinde ele geçirilen ganimetleri dağıtacak bir kişi bulunamayınca daha on dört yaşında iken ganimetlerin taksimini onun yaptığı bildirilmektedir


(Belâzürî, Fütûĥ, s. 479). Hz. Ömer bu kabiliyetini öğrenince Kādisiye zaferinin ardından onu Sa‘d b. Ebû Vakkās’ın kâtipliğiyle görevlendirdi. Sa‘d 16 (637) yılında Celûlâ zaferinden sonra Ziyâd’ı savaşta alınan ganimetlerin cinsini ve miktarını bildirmek üzere Hz. Ömer’in yanına gönderdi. Ziyâd yaşanan olayları anlatırken edebî kabiliyeti ve hitabet gücüyle halifeyi şaşırttı. Utbe b. Gazvân’ın vefatının ardından Basra valiliğine getirilen Mugīre b. Şu‘be’nin kâtipliğini yaptı. Mugīre’nin azlinden sonra yeni vali Ebû Mûsâ el-Eş‘arî zamanında görevine devam etti. Ebû Mûsâ’nın şehirde bulunmadığı sıralarda ona vekâlet ediyordu. Hz. Osman’ın Basra valisi Abdullah b. Âmir b. Küreyz döneminde divan ve beytülmâl işlerini yürüttü. Bu görevi esnasında fetihler için Horasan’a giden valiye vekâlet etti.

Cemel Vak‘ası’nın ardından Abdullah b. Abbas’ı Basra valiliğine getiren Hz. Ali haraç ve beytülmâl işlerini yürütme görevini Ziyâd’a verdi. Kaynaklarda Hz. Ali’nin Ziyâd’ı vali tayin etmek istediği, ancak onun valiliğe kendi yakınlarından birini getirmesinin daha uygun olacağını söylemesi üzerine bundan vazgeçtiği belirtilir. Ziyâd b. Ebîh, Abdullah b. Abbas görevinden ayrılınca Basra valiliğine vekâlet etti. Bu sırada Muâviye’nin Basra üzerine gönderdiği birliklere karşı güçlü bir direniş gösterdi ve onları püskürttü. Daha sonra Hz. Ali tarafından karışıklıkların daha yoğun olduğu Fars ve Kirman bölgesi valiliğine tayin edildi (39/659). İstahr’da yerleşerek Kal‘atü Ziyâd diye bilinen müstahkem bir kale yaptırdı. Kürt kabilelerinin çıkardığı isyanları bastırıp bölgede istikrarı sağladı. Ziyâd’ın başarıları Hz. Ali’ye karşı mücadelesini sürdüren Muâviye’yi endişeye sevketti ve onu yanına çekmek için harekete geçti. Mektuplar yollayarak bazan tehditle, bazan da çeşitli vaatlerle onu kendisine katılmaya çağırdı. Ancak Ziyâd, Hz. Ali’ye bağlı kalacağını ve kendisiyle savaşa girmekten çekinmeyeceğini bildirdi, aleyhinde şiddetli ve tehditkâr konuşmalar yaptı. Durumu Hz. Ali’ye de bildirerek kendisinin yanında yer alacağını söyledi.

Muâviye, Hz. Ali’nin şehid edilmesinin ardından Ziyâd’ı yanına çekmek amacıyla tekrar harekete geçti. Hz. Hasan’a bağlı kalacağını bildiren Ziyâd’ı kendisine itaate zorlamak için 41 (661) yılında Basra valisi Büsr b. Ebû Ertât’a Ziyâd’ın Basra’daki aile fertlerini baskı altına almasını ve mallarına el konmasını emretti. Üç oğlu ve kardeşinin çocukları tutuklandı; kendisine haber gönderilerek Muâviye’nin yanında yer almadığı takdirde çocuklarının öldürüleceği bildirildi. Ziyâd’ın bunu da reddetmesi üzerine Büsr’ün onları öldürmeye niyetlendiği, ancak Ziyâd’ın anne bir kardeşi Ebû Bekre’nin araya girmesiyle bu işi Muâviye’den cevap alıncaya kadar ertelediği ve af cevabı gelince de onları serbest bıraktığı zikredilir.

Hz. Hasan’ın anlaşmayla halifeliği kendisine devretmesinin ardından Muâviye, Ziyâd ile tekrar irtibat kurdu. Bu hususta Kûfe valisi Mugīre b. Şu‘be’den yardım istedi. Mugīre gelişmeler neticesinde tavrını değiştirdiği anlaşılan Ziyâd’ı ikna etmeyi başardı ve Ziyâd, Muâviye ile görüşmek üzere Dımaşk’a gitti (42/662), ardından Kûfe’ye yerleşti. Bu günlerde kendisinin Ebû Süfyân’ın oğlu ve Muâviye’nin kardeşi olduğu söylentilerinden etkilendi ve Muâviye’nin kendisini Ebû Süfyân’ın nesebine katması beklentisi içine girdi, Muâviye’ye sadakatini göstermeye çalıştı. Muâviye b. Ebû Süfyân da Dımaşk’a çağırdığı Ziyâd’ı babasının nesebine bağladı. Bu amaçla düzenlenen toplantıda dinlenen şahitler, Ebû Süfyân’ın kendilerine, Tâif’te Ziyad’ın annesi Sümeyye ile Ubeyd’in evli olduğu yıllarda ilişkiye girdiğini ve Ziyâd’ın kendisinin oğlu olduğunu söylediğini belirttiler (44/664). Bu olayın ardından Ziyâd, Ziyâd b. Ebû Süfyân diye anıldı. Başta kardeşi Ebû Bekre ve aralarında ileri gelen bazı sahâbîlerin de yer aldığı pek çok kişinin bu işin meşrûiyetine itiraz etmesi sonucu değiştirmedi. Öte yandan Muâviye, Ziyâd’ın kendisinin baba bir kardeşi olduğu inancını güçlendirmek için kızını onun oğlu Muhammed’le evlendirdi; Ziyâd ve oğulları divanda Ebû Süfyân’ın nesebinde yazıldı.

Ziyâd b. Ebîh bir süre sonra Basra valiliğine tayin edildi (45/665). Uzun süreden beri karışıklıkların yaşandığı şehirde Basra Camii’nde okuduğu ve Allah’a hamdetmeden başlaması sebebiyle “betrâ” denilen hutbesinde önce yönetim aleyhindeki eleştiriler, soygunlar, fuhuş, gasp, yağma ve kabile mücadeleleri gibi olumsuzlukları dile getirdi. Ardından bunlara son vermek için alacağı tedbirleri açıkladı. Özellikle muhalifleri uyardı, idarenin işlerine karışmamalarını istedi. Şehirde yatsı namazının ardından sokağa çıkma yasağı uygulanacağını, yasağa uymayanların idamla cezalandırılacağını bildirdi. Bu arada kapısını yirmi dört saat açık tutacağını, gece yarısı gelen ihtiyaç sahiplerini de geri çevirmeyeceğini, maaşların zamanında ödeneceğini söyledi. Yasak sıkı bir şekilde uygulandı ve yasağa uymayanlara idam dahil ağır cezalar verildi. Ayrıca uyarıları dinlemeyenlere ekonomik baskı yapıldı. Yerleşim merkezlerine emniyetten sorumlu görevliler yerleştirildi ve çok geçmeden şehirde istikrar sağlandı. 50 (670) yılında Mugīre b. Şu‘be vefat edince Kûfe şehri de Ziyâd’a bağlandı. Böylece Irak’ın iki büyük şehri ilk defa bir valinin idaresine bırakıldı. Irak vilâyeti Basra, Kûfe, Ahvaz, Fars, Kirman, Sîstan, Horasan, Sicistan, Taberistan ve Cürcân’ı içine alıyordu. Muâviye Hind, Bahreyn ve Uman’ı da Ziyâd’a bağlamıştı. Altı ay Basra’da, altı ay Kûfe’de kalan Ziyâd, Basra’daki tedbirleri Kûfe’de de uyguladı. İlk defa merkezî otoriteden bağımsız olarak geliştirdiği yönetim şekliyle Irak’ın tamamına hükmetti ve zaman içerisinde bölgeye asayiş ve emniyet hâkim oldu. Kabileciliği ortadan kaldırmak amacıyla Basra’da bulunan kabilelere yeni bir düzenleme getirdi. Arap kabilelerinin oturduğu yerleri “humus” denilen beş bölgeye ayırdı. Kûfe’de ise önceden yedi olan bölge sayısını dörde indirdi. Çeşitli kabileleri bu mahallelerde bir araya topladı ve her birinin başına bir sorumlu tayin etti.

Ziyâd, Hz. Ali taraftarlarına ve Hâricîler’e karşı sert bir siyaset uygulayarak Kûfe ve Basra’daki etkinliklerini ortadan kaldırdı. Kûfe’de Emevîler’e karşı muhalif tavrını sürdüren Hucr b. Adî ve arkadaşları isyankâr tavırlarından vazgeçmeyince onları isyanla suçlayan bir iddianâme hazırlattı ve yetmiş kadar şahide bunu imzalattı. Hucr’u on iki veya on dört arkadaşıyla birlikte Dımaşk’a gönderdi. Altı kişi serbest bırakılırken Hucr ve diğerleri idam edildi. Ziyâd aynı zamanda Hâricîler’in kıyamına fırsat tanımayacak derecede sert bir yönetim kurdu. Daha sonra iktisadî ve malî sahalara yöneldi. Maaşları yeniden düzenledi. Ticareti ve tarımı teşvik etti, bazı kişilere toprak dağıttı, kullanılmayan arazilerin ihya edilmesi için tedbirler aldı. Mevcut kanalları ıslah ettirdi ve yeni kanallar açtırdı, sarnıç ve köprüler yaptırdı. Onun Irak topraklarının ölçümü için kullandığı arşın “ez-zirâu’z-Ziyâdiyye” olarak adlandırılmıştı. Abbâsî Halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr bu ismi “ez-zirâu’l-Hâşimiyyetü’l-kübrâ” şeklinde değiştirdi. İlk defa Ziyâd b. Ebîh’in valiliği devrinde haraca nakliye masrafları eklendi ve yine onun tarafından kaldırıldı (Kalkaşendî, I, 424). Ziyâd’ın, yine ilk defa arîfleri vergi tahsilinde istihdam ettiği ve ilk defa pazar vergisini koyduğu bildirilir. Onun zamanında Basra’da ve Kûfe’de mimari


alanda da büyük ilerlemeler kaydedildi. Basra’da Dârülimâre ve Ulucami taş ve tuğla kullanılarak genişletilip yenilendi. Bunun dışında yedi mescid daha yaptırıldı. Ziyâd, Basra’da yenilediği camiye ilk defa maksûre (mahfil) ve minare ilâve ettirdi. Kûfe Camii’ni de büyük masraflarla tamir ettirdi ve zemine mozaik döşetti. İki şehrin nüfusu da arttı, zengin tabaka gösterişli evler yaptırdı. Onun valiliği döneminde Basra 70.000 muharip ve bunların 80.000 kişilik aile efradıyla toplam 150.000 nüfusa sahipti. Kûfe’de ise atıyye alan 60.000 muhariple aile fertlerinin sayısı 140.000’e ulaşıyordu.

Ziyâd b. Ebîh, Horasan ve Sîstan’a yapılan askerî harekâtı planlı duruma getirdi ve kısa sürede bölgedeki hâkimiyeti yeniden kuvvetlendirdi. 51 (671) yılında muhtemelen bölgede Arap varlığını güçlendirmek ve Merv’i fetihler için askerî bir üs haline getirmek amacıyla Basra ve Kûfe’deki Araplar’dan 50.000 aileyi bu şehre yerleştirdi. Ziyâd’ın bu tehcirle, aynı zamanda bölgedeki kabile mücadelesini azaltmayı düşünmüş olabileceği ihtimali kuvvetlidir. Diğer taraftan Şiîler ve Hâricîler gibi unsurlardan kurtulmak için onlardan bir kısmını Irak dışındaki bölgelere göç ettirdi. Kûfe’de nüfusları gittikçe artan İranlılar’dan bir kısmını da Suriye’ye gönderdiği, Muâviye’nin bunları Antakya’ya yerleştirdiği bilinmektedir. Ziyâd’ın ölümüne yakın günlerde Muâviye’ye mektup yazarak Hicaz bölgesi valiliğini de istediği, onun bu arzusundan dehşete düşen Medineliler’in Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a başvurarak durumu anlattıkları ve onun bu emeline ulaşmasını engellemek için birlikte dua ettikleri kaydedilmektedir. Ancak Ziyâd bu günlerde parmağında çıkan bir çıban sebebiyle 4 Ramazan 53 (23 Ağustos 673) tarihinde Kûfe’de vefat etti; vasiyetine uyularak Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin kabrine yakın bir yere defnedildi.

Yönetimde şiddete başvuran ve Muâviye’nin saltanatını güçlendiren ilk kişi olarak tanıtılan Ziyâd b. Ebîh dört Arap dâhisinden biri kabul edilir (diğerleri Muâviye b. Ebû Süfyân, Amr b. Âs ve Mugīre b. Şu‘`be). Bu dört kişi arasında insanları iyi yönetmek ve müşkülleri halletmekle meşhur olmuştur. Amr b. Âs’ın onun için, “Bu genç Kureyş’ten olsaydı Araplar’ı asâsıyla yönetirdi” dediği nakledilir (İbnü’l-Esîr, III, 443). Resmî evrakın bir nüshasının muhafaza edildiği Dîvânü’l-hâtem’i İran etkisiyle ilk defa onun kurduğu bildirilir. Kuvvetli bir ihtimalle Ebü’l-Esved ed-Düelî’yi görevlendirerek Kur’an’ın harekelenmesi ve noktalanması işini başlatan da yine Ziyâd b. Ebîh’tir (DİA, X, 312; XIX, 104). Aynı zamanda fesahat ve belâgatıyla meşhur hatipler arasında yer almıştır. Onun şahsını müdafaa ve asaletini ispat etmek için kaleme aldığı Kitâbü’l-Mesâlib’i bu türün ilk örneği kabul edilir (DİA, I, 488). İbn Abdürabbih, el-Ǿİķdü’l-ferîd’inin “el-Yetîmetü’s-sâniye” adını taşıyan bölümünü Ziyâd b. Ebîh, Haccâc, Tâlibîler ve Bermekîler’e ayırmıştır. Dönemin şairlerinden Ahtal onun için methiye, Miskîn ed-Dârimî ve Hârise b. Bedr el-Gudânî mersiye yazmıştır. Önceleri Ziyâd ve oğulları lehine şiirler söyleyen, daha sonra onların aleyhine dönen hiciv şairi İbn Müferriğ’in şöhreti Ziyâd ailesi hakkındaki hicivlerinden kaynaklanır. Oğulları Abbâd ve Ubeydullah da Emevî kumandanı ve valilerindendir. Neslinden gelen Yemen Valisi Muhammed b. Abdullah’ın kurduğu Ziyâdîler hânedanı Yemen’de iki asır (818-1018) hüküm sürmüştür.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, VI, 218; VII, 12, 15; Belâzürî, Ensâb (Zekkâr), IV, 189, 196-197, 202, 242, 245-246, 254-259, 271-276; a.mlf., Fütûĥu’l-büldân (nşr. Abdullah Enîs et-Tabbâ‘-Ömer Enîs et-Tabbâ‘), Beyrut 1407/1987, s. 389, 479, 481-507, 559, 577; Dîneverî, el-Aħbârü’ŧ-ŧıvâl, s. 221; Ya‘kūbî, Târîħ, II, 218, 230, 231-232; Taberî, Târîħ (de Goeje), II, tür.yer.; İbn A‘sem el-Kûfî, Fütûĥ, Beyrut 1406/1986, II, 300-304; İbn Abdürabbih, el-Ǿİķdü’l-ferîd (nşr. Müfîd M. Kumeyha-Abdülmecîd et-Terhînî), Beyrut 1407/1987, I, 251; V, 267-274; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdülhamîd), III, 12-16, 33; İbn Asâkir, Târîħu Dımaşķ (Amrî), XIX, 162-209; Yâkūt, MuǾcemü’l-üdebâǿ (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1993, III, 1466, 1469, 1855, 2780, 2785, 2792, 2837; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 207-211, 219-224, 228-231, 239-245, 443; İbn Hallikân, Vefeyât, VI, 356-367; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, IV, 494-497; İbn Kesîr, el-Bidâye, VII, 333-334; VIII, 25, 29-31, 46, 49-57, 64, 69, 83; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ, I, 424; Şevkī Dayf, Târîħu’l-edeb, II, 422-428; J. Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1963, s. 57; Sâlih Muhammed er-Ravvâdiye, Ziyâd b. Ebîh ve devruhu fi’l-ĥayâti’l-Ǿâmme fî śadri’l-İslâm, Mûte 1994; İrfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin Ebî Süfyân, Ankara 1990, tür.yer.; a.mlf., “Emevî İktidarının Devamında Sakîf Kabîlesinin Rolü”, AÜİFD, XXXVI (1997), s. 130-132; Isaac Hasson, “L’affiliation (Di’wa) de Ziyād b. Abīh”, Jerusalem Studies in Arabic and Islam, XXIX, Jerusalem 2004, s. 413-425; a.mlf., “Ziyād b. Abīhi”, EI² (İng.), XI, 519-522; Nihad M. Çetin, “Ahbâr”, DİA, I, 488; Tevfik Rüştü Topuzoğlu, “Ebü’l-Esved ed-Düelî”, a.e., X, 312; İbrahim Dakūkī, “Irak”, a.e., XIX, 104; Necde Hammâş, “Ziyâd b. Ebî Süfyân”, el-MevsûǾatü’l-ǾArabiyye, Dımaşk 2004, X, 466-467.

İrfan Aycan